Gündemde asgari ücret var

Dr. Hakan ÇINAR
Dr. Hakan ÇINAR SIRADIŞI [email protected]

Bugünlerde ülke gündeminin en önemli ko­nularından birisi şüphesiz 2025 yılı için belirlenecek asgari ücret rakamı. Aralık ayı­nın ilk haftasında Asgari Ücret Tespit Komis­yonu çalışmalara başlayacak, 31 Aralık’a kadar da netleştirip yayımlayacak. Aslında konu, her yıl önemli bir gündem oluştursa da, süreç bu yıl çok daha farklı. Zira Temmuz ayından beri de son derece güncel.

Bu denli erken gündem olmasının ana nedeni, hiç şüphesiz enflasyo­nun yüksekliğine rağmen yalnızca sene başın­da bir artış yapılmış olması ve yıl ortasında yeni bir düzenlemenin olup olmayacağına da­ir beklenti idi. Nitekim enflasyonu düşürme hedeferiyle ters düştüğü gerekçesiyle asgari ücrette yıl ortası düzenlemeye gidilmedi. Tek sebep bu değildi elbet; iş dünyasının, sanayici­lerin ve ihracatçıların yükselen sancılı sesleri de fren etkisi yarattı.

Her geçen gün biraz daha daralan piyasa ve faizlerin de yüksek seyrinin devamıyla beraber, iş dünyasının yeni bir artı­şı kaldıramayacak olması da önemli bir etken oldu. Halkın geçim konusundaki sıkıntıları ise hiç şüphesiz madalyonun diğer ve çok önemli bir yüzü. Asgari ücret, çalışanların temel ihti­yaçlarını karşılamaları için belirlenenişçinin emeği karşılığında alabileceği en düşük mik­tarı garanti altına alarak sosyal adaleti sağ­lamak amacıyla belirlenen ücrete verilen ad.

Ülkemizde asgari ücretle çalışanların sayısı SGK verilerine göre 2020 yılında kayıtlı işçi­lerin yüzde 42’si, yani 6 milyon 390 bin. 2023 yılında SGK’ya bildirilen prime esas kazanç­lara göre yaklaşık 7 milyon kişinin asgari üc­retle çalıştığı tahmin edilmekte. Ayrıca, asgari ücret ile asgari ücretin iki katı arasında ücret­le çalışanların sayısının da 13 milyona ulaştığı yine belirtilen veriler arasında. Ortalama yüz­de 40 desek bile, toplam nüfusa oranla bir hay­li yüksek.

Asgari ücret nasıl hesaplanır?

Her ülkenin ekonomik koşulları, işgücü pi­yasası yapısı ve sosyal politikalarına göre as­gari ücret farklılık göstermekte. Bununla bir­likte, genellikle çalışanların barınma, gıda, sağlık, eğitim gibi temel ihtiyaçlarını karşıla­yabilecek düzeyde olması ana hedef. Hesap­lanmasında göz önünde bulundurulan faktör­lerin en başında şüphesiz ekonomik veriler gelmekte. Enflasyon oranı, ülkenin ekonomik büyüme hızı, işsizlik oranı, yaşam maliyetleri.

Ardından sosyal faktörler; işçi sendikalarının talepleri, işverenlerin maliyet analizleri, top­lumun refah seviyesi. Hukuki ve idari süreçler olarak adlandırılan Bakanlık ve ilgili kurum­lar tarafından yapılan değerlendirmeler, işçi ve işveren temsilcilerinin katıldığı komisyon toplantıları, uzman raporları ve öneriler de yine asgari ücreti etkileyen faktörler. Geliş­miş ülkelerin pek çoğunda asgari ücret benim de savunduğum şekilde bölgesel farklılık gös­teriyor.

Örneğin Japonya’da asgari ücret hem ulusal düzeyde hem de bölgesel belirlenmek­te. Yaşam maliyetlerinin yüksek olduğu Tok­yo gibi bölgelerde daha yüksek asgari ücret uygulanırken kırsal bölgelerde ücretler daha düşük. İskandinav ülkelerinde ise belirlen­miş bir asgari ücret bulunmuyor. Bunun yeri­ne, asgari ücret toplu iş sözleşmeleriyle belir­lenirken, işveren ve işçi sendikaları arasında yapılan anlaşmalar, sektöre ve işin niteliğine göre farklılık göstermekte.

İşimiz zor

Asgari ücretin başlıca avantajları çalışanla­rın temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesine ola­nak tanımak, gelir dağılımındaki eşitsizlikle­ri azaltmak ve çalışanları ağır ekonomik ko­şullara karşı korumak iken; işveren açısından iyi yönetilemez ve altından kalkılamaz mali­yetlere ulaşması halindeyse işten çıkarmala­ra yol açabilmekte. Küçük işletmeleri ise eko­nomik olarak zorlayabilmekte ve enflasyonun da yükselmesine neden olmakta. Her ne kadar gelir eşitsizliğini azaltmayı amaçlasa da uygu­lamadaki farklılıklar, ekonomik ve sosyal so­nuçlarını da çeşitlendirmekte. Ülkelerin eko­nomik yapıları, refah seviyeleri ve sosyal poli­tikaları bu konuda belirleyici olmakta.

Ülkemiz çalışanlarının neredeyse yüzde 50’si geçimini asgari ücretle, yani 17.002 TL ile sağlamaya çalışıyor. Öngörülen artış ora­nı ise yüzde 25 ile 35 arasında, yani 21.000 ile 23.000 aralığında bir yerlerde olacak. TÜİK’in enflasyon verileri, yeniden değerle­me oranı, hedef enflasyon, daralan piyasalar. Öylesine zor bir süreç ki bu görüşmeler nasıl nihayete erecek kestirmesi zor. Sonuçta bir rakamda uzlaşılacak olsa da, daha şimdiden alanın da verenin de mutlu olmayacağını gö­rür gibiyim. Sabırla 2025’i de atlatırsak par­lak bir 2026 yılının bizi bekleyeceğini ancak zor bir 2025’in bizi beklediğini söylersem, pek de abartmış olmam.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar