Gündem niçin sapıyor?
Eskişehir Tunalı Ortaokulu'nda öğretmenlik yaparken, İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nin gece bölümüne kaydoldum. Okulu bitirdikten sonra, kendime uygun bir iş arayışı içine girdim.
O dönemde büyük gazetelerden biri olan Günaydın (Web Ofset Grubu) bir yerel gazete çıkarıyordu; medya ilişkilerimi bildikleri için gazeteyi yönetmemi istediler.
Bir yerel gazetede çalışmama çevremdeki insanların büyük bir bölümü 'olumsuz' bakıyordu. Öğretmenliği bırakarak gazete yöneticiliğine geçmemi "macera" olarak değerlendirenler çoğunlukta idi. Birçokları "ideolojik" bir saplantı ile bunun "döneklik" olacağını söylüyordu. Bir başka grup konuyu "itibar koruma" açısından değerlendiriyor; bu yeni işte itibarımı korumamın çok güç olduğunu ileri sürüyordu. Sadece üç kişi beni yüreklendiriyordu: Biri babam. O beni ideolojik seçimlerimden, siyasete, sendikacılıktan gazeteciliğe bütün girişimlerimde destekledi. Diğeri Mümtaz Zeytinoğlu: "Gazeteye geç, kendini kanıtla. Her zaman arkanda duracağım; senin kumaşının farklı olduğunu biliyorum; ilkelerine gölge gibi sadık kalarak hem itibarını koruyabilir; hem de hayatın çok değişik yönlerini görerek ufkunu açabilirsin" diyordu. Üçüncüsü, yakın arkadaşım Nevzat Deringöl. Karar verme konusunda sıkıntılı olduğum bir gün, orduevi arkasında eski bir kiliseden bozma sinemaya götürdü beni. Daha önce seyrettiği filmi birlikte seyrettik.
Banka soyulacak
Zengin bir kasabanın bankasının soyulacağı bilgisi alınıyordu. Herkes paniklerken, kasabanın şerifi çok sakindi.
Kasabada üç bar var. Şerif, barlara gelen yabancılara, onların kültüründe kavga çıkarabilecekleri aykırı davranışlarda bulunuyordu. Yabancı üstüne geldiğinde de geri adım atıyor; alttan alıyor ve oradan uzaklaşıyordu.
Filmin akışında, bankayı soyacak olanlar üç ayrı yoldan, değişik zamanlarda kasabaya geldi; hepsi ayrı otele yerleşti. Şerif bara gelen adamın ısmarladığı viski bardağını kaptı; adam gülümsedi; herhangi ters bir davranışta bulunmadı.
Şerif diğer bara uğradığında, masada yemeğini bekleyen yabancıya ters bir hareket yaptı; aşağılayıcı bir biçimde tükürdü. Yabancı pek oralı olmadı; zoraki bir gülümseme ile 'bulaşma' diyen bir alttan alış seziliyordu. Şerif de üstüne gitmedi; barı terk etti.
Şerif üçüncü bara girdi; kasabanın bildik birkaç insanından başka kimse yoktu. Tam geri dönüp çıkacağı zaman bir yabancı da bara giriyordu.O ünlü açılıp kapanan çift kanatlı kapının önünde şerif yabancıya çelme taktı; adam sendeledi. Doğruldu, şerifin omzuna elini koydu; pis pis gülümsüyordu; "...olur böyle vakalar" der gibiydi.
Şerif hızla merkeze döndü; güvenilir adamlarını topladı: "...bu akşam banka soygunu olacak" dedi ve planını açıkladı.
Gecenin geç saatlerinde otellerinden çıkan yabancılar bankanın yolunu tuttu. İl gelen kapıyı zorlar zorlamaz etrafı sarıldı; elleri ve ağzı bağlanarak içerdeki bir odaya kilitlendi.
Beş dakika sonra diğeri de bankaya ulaştı. İç avluya kadar girmesine izin verildi. İçerde çevresinde doğrultulan silahları görünce teslim oldu; onun da elleri ve ağzı bağlandı arkadaşının yanına kondu.
Diğer yabancı biraz geç kaldı. Banka kapısının açık olduğunu gördü; kendinden emin içeri daldı; arkadaşlarının adıyla seslendi; şaka yapıldığını sanıyordu. Bankın üzerinden doğru kasanın bulunduğu yere sıçradı. Aniden üzerine doğrultulmuş silahları tabancasına elini bile uzatmadı; teslim oldu.
Daha yüksek amaç yoksa
Soyguncular içeri atıldıktan sonra, şerifin çevresini saranlardan biri sordu: "Bu adamların bankayı soyacaklarını nasıl anladın?"
Şerifin yanıtı hepimize bugünlerimizi düşündürecek anlamdaydı: "Daha yüksek amaçları olmayanlar, küçük onurlarından özveride bulunmazlar!"
Sinemadan çıktık. Nevzat Deringöl baha hiçbir soru sormadı. Doğru okula gittik, tam iki satırlık bir dilekçe ile öğretmenlikten ayrıldım; yeni işim gazeteciliğe başladım.
İyi bir ekonominin iyi bir siyasi zemin üzerinde inşa edilebildiğini herkes biliyor. Gündemin temel maddesi her zaman ekonomik yapıyı, işlevi ve kültürü ele almalı. Biz, çoğu zaman içi çok da dolu olmayan konular bularak, gündemi saptırma konusunda olağanüstü beceri gösteriyoruz.
Bizim büyük sorumumuzun "proje-odaklı düşünme ve davranıma alışkanlığımız" olmamasıdır diye düşünürüm.
Eğer büyük projelerimiz olsa, o projelerin piyasası, arz ve talep yönü, gelir ve gider dengeleri, alternatif gelişmelere göre tepki stratejileri ele alınsa, bilgisi olmayan, anlatacak sözü bulunmayanlar sahneden çekilir. Oysa bugün, genel ve kategorik konular üzerinde konuşuyor; halk dalkavukluğu gibi ucuz yollara sapılıyor; gerçek anlamda zenginlik üreterek insan yaşamını kolaylaştırıcı çabalardan uzak yapay gündemlerle kaynaklarımızı israf ediliyor.