Gümrük Birliğinin güncellenmesi gerekliliği Brexit’ten anlaşılıyor
Brexit süreci halen belirsizliğini koruyor. Yeni İngiltere Hükümeti bu sürecin belirleyicisi olacak. Almanya’dan sonra ihracatımızı en fazla yaptığımız ve ihracat fazlası verdiğimiz nadir ülkelerden biri olan İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılış süreci bizi de yakından ilgilendiriyor. Brexit sonrası oluşabilecek yeni durumun hem ihracatımızı hem yatırımcıları doğrudan etkileyeceği tahmin ediliyor. Bu etkinin olumlu ya da olumsuz olması hem AB ile hem de İngiltere ile yapılacak müzakerelere bağlı duruyor.
Brexit’e ilişkin belirsizlik devam ederken akademik çalışmalar da yayınlanıyor. Bu konu ile ilgili Özyeğin Üniversitesi’nde Öğretim Üyesi olan değerli hocam Dr. Mehmet B. Piker’in “Brexit Sonrası Yeni Avrupa Birliği Düzeni ve Türkiye’ye Etkisi” adlı kitabı yakın zamanda yayınlandı. Konuya birçok yönü ile yaklaşması nedeniyle tavsiye ederim.
Brexit sürecinde Türkiye modeli en son çare
İngiltere tarafında Brexit sürecine ilişkin bir strateji planı hazırlanıyor ve 2017 yılında Michel Barnier tarafından sunuluyor. Bu stratejiye göre, ilk bakış açısı AB içinde kalmak. Ancak bir ayrılık olacak ise İngiltere açısından kırmızı çizgiler belirlenerek pazarlık yapılması planlanmış. Buna göre, en kötü çözüm yöntemi “Türkiye Modeli” olarak belirlenmiş. Orada da bağımsız ticaret politikası kırmızı çizgi olarak belirleniyor. Neredeyse hiçbir çözüm olmaması ile Türkiye modeli aynı düzeyde gibi duruyor. Bu tablo, AB ile 1996’dan beri devam ettiğimiz gümrük birliğinin günümüz koşullarında ne kadar yetersiz olduğunu söylüyor.
Gümrük birliği güncellemesi konusu ne oldu?
AB ile 1996’dan beri devam eden gümrük birliğinin güncellenme ihtiyacı konusu yeni değil. 3 yıl önce bu konuda, eski adı ile Ekonomi Bakanlığı tarafından bir etki analizi yayınlanmıştı. Hem AB hem de Türkiye tarafından genişletilmiş bir Gümrük Birliği Anlaşması’nın ticarete olumlu etki edeceği belirtilmişti.
Ayrıca, gümrük birliğinin güncellenmesinde ülkemiz açısından en önemli başlık AB’nin bizi taraf etmeden bir Serbest Ticaret Anlaşması (STA) imzalamamasıydı. Tam üye olmadığımız için AB, STA görüşmelerinde biz yokmuşuz gibi davranıyor ve yapılan ya da yapılacak STA’larda bizim özel durumumuzu dikkate almıyor. Bu durum da Gümrük Birliği Anlaşmamız nedeniyle ekonomimize ciddi anlamda zarar veriyor. Örneğin; Meksika, Güney Afrika ve son olarak Japonya.
Aynı konu maalesef Brexit sürecinde de karşımıza çıkıyor. AB ile olan müzakere süreci tamamlanmadan ya da AB’den bağımsız olarak İngiltere ile bir Brexit süreci yürütemiyoruz. AB ile yapılan müzakereye de dahil edilmiyoruz. Bu açıdan bir köşeye sıkışma durumu söz konusu.
Bunun ötesinde, mal ticaretinde ve yatırımlarda AB lehine bir trafik sapmasına neden oluyor. Bu olumsuz durumu ortadan kaldırmak için gümrük birliği güncellenmesine ihtiyaç olmasına karşın (bu yapılamadığından) kısa vadeli ve geçici çözüm olarak ek vergiler konuluyor. Bu da serbest ticaret anlayışından sapmamamıza neden oluyor.
Ne yapılmalı?
Gümrük birliğinin gözden geçirilmesinin “kazan-kazan” felsefesi ile bir kez daha görülmesi şart. Gümrük birliğinde mal ticareti dışında birçok konu güncelleme başlığı olarak yer alıyordu. Dünya ticaretinde yaşanan son gelişmeler dikkate alınarak ve sadece mal ticareti konusu esas alınarak, bir güncelleme için görüşmelere başlanabilir. En yakın ve sıcak konu Brexit. Bu konuda AB ile birlikte görüşmelere katılabiliyor olmamız veya özel durumumuzun AB tarafından İngiltere’ye aktarılıyor olması gerekiyor.
İlk etapta bu konular konuşulabilir. Ancak odaklanmamız gereken ana konu AB ile aramızda yeni bir ticaret modelini tartışmak olmalı. Hedef tam üyelik ama bu hedefe ulaşmak maalesef yakın gözükmüyor. Bu noktada tam üyeliği beklemek yerine ülkemizin ekonomik koşullarını ve çıkarlarını da içerecek şekilde yeni nesil bir serbest ticaret anlaşmasını gündeme getirmek gerekiyor.