Gümrük Birliği Anlaşması'nın güncellemesi konusu
Türkiye Cumhuriyeti ile AB arasında 1996 beri yürürlükte olan Gümrük Birliği Anlaşması (GBA) karşılıklı sanayi malları ticaretine serbesti getirmişti. AB'nin ana ihracat ürünü de sanayi malları. Türkiye ile AB arasında iki de tercihli ticaret anlaşması var. Bunlarla;
1) Kömür, demir ve çelik ürünlerinin ticareti serbestçe yapılıyor,
2) Seçilmiş bazı tarım ve balıkçılık ürünlerinin ticareti serbestçe yapılıyor.
GBA'nın güncellenmesi 2015 yılından beri gündemde. Güncellemeden kasıt, karşılıklı ticaretin artırılması amacıyla gümrük birliği kapsamının genişletilmesi. Ancak, Avrupa ile ilişkilerimiz şu sıralarda siyasi konular ekseninde belirleniyor. En son olarak, seçimlerin yaklaştığı Almanya güncellemeyi veto edeceğini açıkladı. Türkiye tarafı güncelleme konusunda istekli görünüyor ancak siyasi gündeme paralel olarak bu konunun ancak ikincil hatta üçüncül seviyede önemli görüldüğü de anlaşılıyor.
Mevcut anlaşma Avrupa Birliği açısından oldukça avantajlı bir duruma işaret ediyor. Dolayısıyla, güncelleme sürecinde Türkiye'nin dikkatli olması gerekiyor. Ekonomi Bakanlığı GBA'nın yenilenmesiyle ilgili yaptığı ekonomik etki çalışmaları hakkında bilgimiz yok. Ancak ciddi bir çalışmanın yapılması gerektiği kesin. Bu çalışmada gümrük birliğinin Türkiye'ye şu ana kadar ne getirip ne götürdüğü ve bundan sonra güncellenmesi ve güncellenmemesi hallerinde de neler getirip götüreceği teknik çerçevede incelenmeli. AB tarafı ise bir çalışma yaparak yayınladı. Bu çalışmada standart bazı kestirimler ve genellikle Türkiye tarafının AB'nin Türkiye'ye olan ihracatına kısıtlar getirildiği yönünde fikirler paylaşılmış. Oysa, en azından karşılıklı ticarette Türkiye devamlı açık veriyor.
AB'nin Türkiye'den başlıca üç istek ve şikayeti var:
1. AB, tarım ve balıkçılık ürünlerinde kendi pazarının çok serbest olduğunu ancak Türkiye'nin AB'den yaptığı ithalata kısıtlamalar getirdiğini söylüyor.
2. Hizmetlerin gümrük birliği kapsamına alınması gerektiğini söylüyor.
3. AB, kamu alımlarında Türkiye'nin Avrupa şirketlerine karşı yerli şirketleri tercih eden uygulamalara sahip olduğunu iddia ediyor.
Bunlardan birincisi, Türkiye'nin son yıllarda balıkçılık ürünlerinde başarılı bir trendi yakalayarak Avrupa ülkelerine ihracatını artırmasından kaynaklanıyor. Oysa toplamda Avrupa Birliği'ne karşı Türkiye büyük bir ticaret açığı veriyor. Kamu alımlarında da durum tamamen Türkiye'nin aleyhine; Avrupa ülkelerinde kamu kesimine mal satabilmiş bir şirketimiz yok. Oysa TC devleti, AB (özellikle Almanya) şirketlerinden çok büyük kamu satın alımı yapıyor. Dolayısıyla, fiili durum AB'nin iddiasının tam tersine işaret ediyor.
Türkiye ise en çok AB'nin üçüncü ülkelerle imzaladığı serbest ticaret anlaşması sürecinin dışında kalmaktan şikayet ediyor. Bu durum ülkemiz açısından gerçekten de önemli bir kısıt ancak. Türkiye'nin GBA'dan şikayet etmesi gereken en önemli konu AB'ne karşı devamlı ticaret açığı veriyor olmamız. Zira ticaret açığı vermek, karşı tarafa borçlanmak demektir. Devamlı ticaret açığı ise borcunuzun devamlı artması manasına geliyor.
Genel ve hızlı bir değerlendirme yaparsak; GB üyeliği Türkiye'ye bazı fırsatlar sunduğunu ancak ülkemizin bunu yeterince başarıyla kullanmadığı, ekonomik açından daha kazançlı çıkan tarafın AB olduğunu düşünüyoruz. Güncelleme yapılacaksa Türkiye'nin nasıl net olarak kazançlı hale geleceği üzerine ciddi bir etki analizi çalışması üzerinden strateji çizilmeli ve müzakereler bu temelde başlatılmalı. Bu çalışmaları yapacak merci Ekonomi Bakanlığı. Ukrayna gibi ülkeler bile GTAP tipi araçlarla dış ticaret politikalarını sürekli değerlendirmeye tabi tutuyorlar.
Teori seviyesinde iktisatçılar serbest ticaretin her iki ülkeye de ekonomik fayda sağlayabileceğini düşünüyor. Ancak dikkat edin "sağlayabileceği" diyorum; ille de "sağlayacağı" değil. Serbest ticaretin her iki tarafa da ne kadar fayda sağlayacağı büyük tartışmaların konusu. Ancak bu tartışmanın her iki tarafı da ideolojik davrandığı için pek de sonuç alınamıyor. Serbest ticaretçiler diğerlerini, korumacılar da serbest ticaretçileri "aforoz" ediyorlar. Korumacılar, profesyönel bir boksörle sıradan bir insanın boks maçına çıkartılmayacağı gibi, daha az gelişmiş tarafın ancak bir hazırlık devresinden sonra serbest ticarete açılması gerektiğini söylüyorlar.
Türkiye'nin şu anki durumu en önemli meselesi ihracatı artırarak büyümenin motoru haline getirebilmek ve "gereksiz" ithalatı (hem miktar hem de fiyat kastediliyor) olabildiğince kısmak. Bunlar serbest piyasa ortamında sağlanırsa, büyüme ve istihdamdaki eksiklikler ortadan kalkacak. Bu açıdan bakıldığında Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne büyük ticari açıklar verdiği ve bu yüzden büyüme oranlarının ve istihdamın potansiyele göre düştüğünü görüyoruz. Rusya ve İran gibi ülkelerden yaptığımız enerji ithalatının aksine AB'ye verdiğimiz ticaret açığı "elzem" ürünlerden oluşmuyor. Avrupa'dan ithal edilen hemen tüm ürünlerin başka ülkelerden daha düşük fiyatlarla alınması mümkün.
Öte yandan, pahalı otomobiller gibi gereksiz ithalat herhangi bir ekonomik fayda da sağlamıyor. Avrupa'dan yapılan ithalatta, abartılı ve fiyatlara orantısız yansıyan "kalite" "algısı" önemli rol oynuyor. Yakın zamanda üçüncü havaalanı için satın alınan ve daha düşük maliyetle, aynı kalitede yerli şirketlerden tedarik edilebilecek olan asansör/yürüyen merdiven ürünleri buna bir örnektir. Türkiye'deki tüketiciler, şirketler ve kamu kurumları "Avrupa" mallarını "statü" gereği tercih ediyorlar. Ekonomi literatüründe "bağımlılık" olarak geçen bu durum ticaretimizde yanlış sonuçlara sebep oluyor.
Bunların da etkisiyle, 2000-2015 döneminde senede AB'den bir trilyon dolarlık mal ithalatı yapıldı (Yani aynı dönemdeki ülke ortalama GSYH'mızın bir buçuk katı). Bu, ülkemizin AB'ne yaptığı önemli bir ekonomik katkıdır. Aynı dönemde Avrupa'ya ihracatımız da arttı ancak genellikle basit, ucuz ürünlerde. Otomotiv gibi ürünlerde de ihracatımızla birlikte o ihracatın yapılması için Avrupa'dan yapılan girdi ithalatı da arttı. Böyle olunca otomotiv sektörümüz büyük bir net ithalatçı haline geldi.
Sözün özü, GBA'nın güncellenmesindeki ana ilkemiz Türkiye açısından temel ihracatın ve bu sayede büyüme ve istihdamın yükselmesi olmalı. Müzakerelere girecek olan devlet aygıtımızın da bu stratejileri belirlemesi ve bunlara altyapı oluşturacak teknik açıdan geçerli hesaplamaları yapması gerekir. Üçüncü ülkelerle serbest ticaret anlaşması konusundaki asimetrinin kalkmasının da Türkiye açısından olmazsa olmaz bir güncelleme maddesi olduğunu hatırlatalım.