Gülme komşuna, gelir başına!..
Güney Kıbrıs'ta yaşananlar ve bundan sonrası özellikle gelişmekte olan ekonomiler için bir ibret dersi sunmaya devam edecek gibi görünüyor. Bu gerçeğin daha iyi anlaşılmasını sağlamak için nerede hata yapıldığının irdelenmesi gerekiyor. 1990'lı yılların ortasında AB üyeliğinin yarattığı aşırı özgüvene bağlı hesapsızlık ve açgözlülük olmasa idi bugünkü tablo oluşabilir miydi? Veya 11 Eylül 2001'deki terörist saldırı sonrasında küresel ölçekte parasal genişlemenin bir daha sıkılaşmamak üzere kademeli olarak ivmelenmesi ile desteklenen eğilimler yaşanmasa sonuç daha farklı olurmuydu?.. Dış desteklerle ve veya borçlarla fonlanan yaşam standardındaki artışlar ne yazık ki sürdürülebilir olmuyor ve büyük bir istikrarsızlıkla sonlanmasını önlemek pek mümkün olamıyor; Zira destek bir şekilde azaldığında veya kesildiğinde ulaşılan yaşam standardını kısmak kolay olmadığı için gelirler azalırken borçlar büyüyor, likidite bolluğunun hem borçlanmayı kolaylaştıran hem de varlık değerlerini balonlaştıran etkisi gerçeğin algılanmasını zorlaştırıyor... Özel veya genel koşullar nedeniyle sermaye akışı durduğunda veya yön değiştirdiğinde gerçekler açığa çıkıyor fakat bir şeyleri düzeltmek ve kontrol kaybını önlemek pek mümkün olamıyor...
Konuya bu açıdan baktığımız zaman 2002 yılı sonrasında nerede ise tüm gelişmekte olan ekonomilerde Güney Kıbrıs'takine benzer eğilimler yaşandığına ve genelde bu aşırılığa dur deme basiretinin pek gösterilemediğine tanık olduk. 2008 yılındaki küresel kredi krizi bu gerçeği açığa çıkardı. Küresel soruna uzlaşıya dayalı bir çözüm üretilemedi, fakat ortaya çıkan gerçeğin parasal genişleme ile örtülmesi ve günün kurtarılması pahasına sorunların ağırlaşmasına yol verilmesi konusunda genel mutabakat zor olmadı. Söz konusu ekonomilerin uluslararası yatırım pozisyonundaki eğilime bakarsanız bu gerçekleri daha net bir şekilde görebilirsiniz. Örneğin Türkiye'nin yatırım pozisyonu kronik açık veriyor; başka bir deyişle dış kaynağa olan bağımlılık kontrolsüz bir şekilde artıyor 1996 yılı sonunda 54 milyar dolar olan bu açık 2002 yılı sonunda ancak 85 milyar dolara çıkabilmiş, fakat 2008 yılı sonunda 200 milyar dolara, 2013 Ocak ayında ise 425 milyar dolara ulaşmış... Güney Kıbrıs'ı bugünkü çaresizliğe başka bir deyişle iflas noktasına getiren hesapsızlıkla yatırım pozisyonundaki açığın kontrolsüz bir şekilde büyümesinden başka bir şey değildi.
Güney Kıbrıs'ta yaşananları, "Gülme komşuna gelir başına" deyişini unutmadan ibretle izlemek durumundayız. Geçmişin yanlışlarını düzeltmek için çok geç olduğu biliniyor fakat bu saatten sonra sermayeyi yönlendirenlerin her türlü talebine boyun eğerek aynı hataları sürdürmek ve günü kurtarmaktan başka bir çıkış yolu bulunamıyor!.. Güney Kıbrıs'ta bankaları ve sermaye piyasası tatilde, kredi yok, ekonomi can çekişiyor; kayıplarını sınırlamak adına özgürlüğünden vazgeçerek vesayet arıyor ama bulmakta zorlanıyor. İyi gün dostları artık ortalıkta boy göstermiyor, akbabalar ise sabırla bekliyor; ava gidenlerin çoğu söz konusu ekonomi örneğinde olduğu gibi av olmaktan kurtulamayacak gibi görünüyor...
Yazara Ait Diğer Yazılar
Tüm Yazılar