Gücü nefsi müdafaa için kullanmalıyız…
Gücün sınırlarını kavrayamadığınız zaman, gücü kullanmanın sınırlarını da çizemezsiniz.
Gücü yaratan bileşenlerin farkında değilseniz; gücün yarattığı fırsatların bir anlamı yoktur.
Gücün kaynağı ister halk olsun, isterse alın terinizle biriktirdiğiniz servet ve sermayeniz … İlkelerle belirlediğiniz sınırlarınız yoksa, o sınırlara geldiğinizde kendinize fren koyabilme yeteneğini geliştirmemişseniz, gayeye ulaştıran her türlü yolu meşrulaştırır; kendi inancınızı kutsal şallarla süsleyerek, kendi düşüncelerinizi inanç haline getirmenin tutsağı olabilirsiniz.
O nedenle insanlığın akıl birikimin süzgeçlerinde kristalleşen algılama biçimlerini özenle değerlendirmemiz gerekiyor
Geri gelmezler
Bilmeliyiz ki, dört şeyi geri getirmenin olanağı yoktur:
· Sözümüz ağzımızdan çıkana kadar bizim tutsağımızdır; çıktıktan sonra o bizi tutsak kılar.
· Yayından fırlatılan oku,yarı yolda tutamazsınız…
· Akıp giden zamanı ne durdurabilir,ne de biriktirebilirsiniz…
· Fırsatları bir kez kaçırdıktan sonra, onlar gözünüzde büyür; pişmanlığın yarattığı eziklik zihninizi kelepçeleyebilir…
Hayatın çok net gerçekleri olduğu halde, makamı ve mevki, konumu ve durumu ne olursa olsun bu gerçeklere uyabilen insanlar çok sınırlıdır.
Büyük çoğunluğumuz bildiğimiz net gerçekler ayan beyan ortada dururken, onları ölçü alarak bir hayat tarzı çizemez; irfan sahibi olma olgunluğuna erişemeyiz.
Amos Oz'un dediği gibi, "…gücü,nefsi müdafaa temelinde bir önleyici araç olarak kullanma yerine, sorunları ezmenin ve fikirleri yok etmenin aracı olarak kullanma yönündeki her girişim daha fazla felakete yol açar…"
İnsanlık tarihi, biraz da kendimizin yol açtığı felaketler tarihidir.
Tarihte hiçbir fikrin güçle yok edilemediğini bile bile, fikirleri sınırlamaya kalkan yönetimler hiç de azınlıkta değildir.
Bakış açıları, değerler ve araçlardan oluşan kültürümüzden beslenir .İnsanlık yaşamında fikrin güçle yok edilemeyeceği kadar bol başka örnek var mı? Ama neden, geçmişte yaşananları bilerek, onları bilincimizi geliştirmenin bir aracı haline getiremiyoruz?Neden fikirleri ezmenin ilkelliğinin bataklığına saplanıp kalıyoruz?
Düşmanlarımızdan öğrenmeliyiz
Neden,"…düşmanlar öğretmenlerimizdir; sabrı ve merhameti aynı anda öğrenmemize yardımcı olurlar" diyen Tibet ve Budist kültürünü bir yaşam rehberi haline getiremiyoruz?
Neden, dünya ekonomisinde eksen Asya'ya kayarken, " Batı kültürünün tutkular peşinde zirvelere tırmanışını; Doğu kültürünün doruğa çıkan egolarımızı törpülemeyi" esas alan algılamalarını sorgulayıp, kurulmakta olan yen dünya düzeninde nasıl konumlanabileceğimizi enine boyuna irdelemiyoruz?
İyi tanımlanmış durağan rollere sahip olabilmek için "yeni normalin" bileşenlerini, bağlamlarını ve bakış açısını iyi kavramak gerekiyor…
Neden Karacoğlan'ı haklı çıkarmak için elimizden geleni arkamıza koymuyoruz?
Neden, "insanın özünün özüne ettiğini felek bile etmez" diyen atsözünü ve
Karacaoğlan'ın "Cehennem yerinde hiç ateş yoktur/Gidenler ateşini kendi götürür…" haykırışını haklı çıkarmak için seferberlik halindeyiz?
Neden? Neden? Neden?