Güçlü kalmak adına sürdürülebilir ekonomi…

Burcu KÖSEM
Burcu KÖSEM [email protected]

Ekonomik açıdan sürdürülebilirlik; faaliyetlerin çevresel sonuçlarını tam olarak dikkate alan, değiştirilebilen veya yenilenebilen bir döngüye işaret eder. Yeşil dönüşümse bu döngünün olmazsa olmaz bir parçasıdır. Günümüzde Panama Kanalı’ndaki gemilerin geçişinin azalmasından tedarik zincirlerine, kuraklıktan gıda fiyatlarına ve kıtlıklara, doğrudan yabancı yatırımların azalmasından finansman kaynaklarına ve dahi İngiltere seçimlerinde tartışmaya yol açacak Ruanda’ya kadar ekonomik ve sosyal maliyetleri olan çok önemli bir konudur.

Sık sık “Öyleyse neden vakit nakittir ve somut adımlar atma zamanıdır” dediğime gelecek olursam:

Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren dünya üzerinde yaşanan krizlerin ya da çatışmaların arka planı veya merkezinde hep enerji vardır.

Bugün Fransa Başkanı Macron’un “ölüyoruz” diye betimlediği AB’nin temelleri ilk olarak 1951’de Paris Anlaşması’yla kurulan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu olarak atılmıştır.

Aslında Endüstri Devrimi’yle başat hale gelen kömür, iki dünya savaşındaki tank ve uçak kullanımındaki gereksinim doğrultusunda yerini ve ardından stratejisini petrole bırakmıştır.

***

1973 Petrol Krizi ile Körfez ülkelerinin, Arap-İsrail savaşında İsrail ordusuna destek veren Batılı devletlere yönelik başlattığı bir petrol ambargosu olmuş ve etkisi çok uzun soluklu olmasa da dünyayı bambaşka bir stratejiye doğru sürüklemiştir…

Bu ambargo, gelişmiş ülkelerin enerji politikalarını yeniden tanımlamalarına sebep olmuştur. Enerji ihtiyacının büyük bir bölümünü ithal edilmiş petrolden karşılayan Amerika, Avrupa ve Japonya ambargodan sonra nükleer enerji, doğalgaz ve yenilenebilir enerji kaynakları gibi alternatif enerji kaynaklarına yönelmeye başlamış, aynı zamanda kendi petrol arama sahalarını da genişletmişlerdir. Bugün ABD, dünyanın en büyük fosil enerji ihracatçısı konumundadır.

Ekonomik büyüme ve sanayileşme küresel ısınmayı da getirdi

Fakat ekonomik olarak büyüme, sanayileşmeyi de beraberinde getirdiğinden bu esnada dünyada doğal kaynaklar tahrip olmuş ve küresel ısınma tüm arazlarıyla baş göstermiştir. Sera gazlarının hızla artmasıyla ortaya çıkan küresel ısınma ve beraberinde getirdiği iklim değişikliği kuraklıklar, sel felaketleri ve kıtlıklarla baş gösteren yeni bir göç dalgası da başlatır başlatmasına ancak nedense yaygın olarak ancak 1980’lerde telaffuz edilmeye başlamıştır.

Bu durumda 1973 Petrol Krizi bir milat oldu diyebiliriz

Günümüzde gelişmiş ülkelerin büyük ölçüde yol açmış olduğu bu çevre katliamının sonuçları yaşadığımız düzlemin her metre karesini etkiler boyuta varmıştır. Üstelik yaşanan kuraklık ve doğal afetlerin ekonomik ve sosyal boyutu az gelişmiş ülkelerin imkanlarını da çoktan aşmış vaziyettedir.

Ülkemizde de dış ticaret açığının önemli bölümü fosil yakıt ithalatından kaynaklanmakta olup, bu durum zaman içerisinde ülke ekonomisinde kur başta olmak üzere çeşitli yapısal sorunları da kronikleştirmiştir. Diğer taraftan ülkemiz paydaşı olduğu Paris İklim Anlaşması ile yenilenebilir enerji yatırımları konusunda oldukça iyi bir performans sergilemiştir. Ancak Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın beraberinde getirdiği bir takım maliyetler ve özellikle de finansman açısından mevcut küresel ekonomik koşullar oldukça zorlayıcı olmaktadır.

Kalkınmanın yolu sürdürülebilir ekonomiden geçiyor

1973 Petrol Krizi nasıl ki gelişmiş ülkelerin enerji jeopolitiğini dönüştürdüyse; günümüzde Gazze’de yaşanan katliam ve uluslararası kurumların yetersizliği de ülkemizin sürdürülebilir kalkınması için yeni bir “daha fazla güçlenme” mottosu oluşturmalı kanımca… İşte tam da bu noktada kalkınma yolunun ikiz dönüşümle (yeşil ve dijital) sürdürülebilir bir ekonomi oluşturmaktan geçtiğinin tüm paydaşlarca bilincine varılmış olması çok önemlidir.

Yeşil dönüşümde somut adımlar için öncü olacağız

Türkiye’nin ilk ekonomi gazetesi DÜNYA sürdürülebilirlik ve yeşil dönüşüm konularında farkındalıktan ziyade somut adımlar atılması adına öncü olmalı diye düşündük. Elbette ki bu noktada sadece özel sektör değil, kamu ve dahi STK’ların da birlikte hareket etmelerine ihtiyaç vardı. Özellikle kamu bu işin olmazsa olmazıydı… Bizzat kendim bu konuda Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz’ın makamına gittiğimde “İklim Ekonomisi” çatısı altında yapacaklarımızı anlattığımda kendisi tam bir devlet adamı hassasiyeti ile dinledi. Ve geçen hafta gerçekleştirdiğimiz “İklim Ekonomisi Sürdürülebilirlik Finansmanı Zirvesi” için büyük bir liderlik göstererek bizlere rehberlik etti. Konuya olan yaklaşımını ve de ne kadar iyi karşılandığımı unutamam. Bu nedenle gösterdiği basiret ve verdiği cesaret için Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz’a ardından Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek ve TCMB Başkanı Sayın Fatih Karahan’a gerçekleştirilen zirvedeki katkıları ve de özel sunumları için bir kez daha teşekkür ederim.

***

Zirvede iklim krizi ve yeşil dönüşüm, konunun uzmanlarınca pek çok açıdan ele alındı. Türkiye’nin içinde bulunduğu dönüşüm sürecinde kamu önderliğinde özel sektör, finans kuruluşları ve uluslararası STK’lar paydaşlarınca ele alınarak, ileriye yönelik iş birliklerinin de tohumları atılmış oldu. Böylece son yıllarda özellikle sosyal medya ve maalesef konvansiyonel medyada bile ortaya çıkan bilgi kirliliği ve üstenci bakış yerine üretken ve farkındalık yaratıcı, sahalarda elini taşın altına koyabilen bir ekonomi medyası olabileceği DÜNYA Gazetesi tarafından bir kez daha gösterilmiş oldu. Bizler söz verdiğimiz gibi bu işin hem takipcisi hem de sürükleyicisi olacağız.

Haftanın sözü: Kendiniz için değil, bağlı bulunduğunuz ulus için elbirliği ile çalışınız. Çalışmaların en yükseği budur. (Atatürk)

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar