GSYH Hedeflemesi, G20, Kurlar

UZMAN GÖRÜŞÜ
UZMAN GÖRÜŞÜ [email protected]

Murat Berk / Yapı Kredi Yatırım

 

Küresel merkez bankalarının, nominal GSYH hedeflemesi adını verdiğimiz amaçlarından kısa dönemde vazgeçmesi bizce yüksek olasılık değil. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, başta FED olmak üzere entelektüel merkez bankalarının, Profesör Michael Woodford'un "Accommodation at the Interest-Rate Lower Bound" isimli makalesinden etkilendiği anlaşılıyor.

Yeni atanan İngiliz Merkez Bankası Başkanı Carney, bu akımın merkez bankacılar arasında önemli entelektüel öncülerinden biri. Carney'nin halihazırda Kanada Merkez Bankası Başkanı olduğunu da tekrar hatırlatalım. Kendisinin yüzde iki oranında olan enflasyon hedefinin askıya alınmasını ve yerine nominal GSYH hedeflenmesinin hayata geçirilmesini önerdiğini not ediyoruz.

Buna benzer yorumların FED ve Japon Merkez Bankası içinde de destek bulduğunu görüyoruz. Esasında Neo-Keynesçiliğin, merkez bankaları içinde gittikçe daha fazla destek bulduğunu söylemek mümkün. Hegel'in fikirlerine aşina olanlar açısından olan bitenin fazla sürpriz olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla Milton Friedman'ın entelektüel altyapısını oluşturduğu monetarist akımın yerini Neo-Keynesçiliğin aldığını görmek de bir sürpriz olmamalı.

Bu bir paradigma değişikliği olsa da, tarihte çok az şey gerçekten yeni. Bu anlamda bu "yeni" merkez bankası paradigmasının 1970'lerde yaşanmış olanlara benzerlik taşıdığını söylemek mümkün.

Hatırlatmak gerekirse, küresel anlamda 1960'larda ekonomik büyüme güçlü, enflasyon ise düşük düzeylerdeydi. Fakat merkez bankalarının da katkısıyla enflasyonist sarmal başlamak üzereydi. Petrol fiyatlarındaki sert yükseliş 1973 yılında OPEC (Organization of the Petroleum Exporting Countries - Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) karteli tarafından yürürlüğe koyuldu. 1971 yılında uygulanan fiyat kontrollerine rağmen özellikle 1973'te OPEC kartelinin petrol fiyatlarında sert yükselişe sebep olması ile ABD'de enflasyon 1974'te çift hanelere ulaştı. Oradan da dünyanın birçok yerine yayıldı. Zaman zaman önlem alınmaya çalışıldıysa da Bundesbank hariç FED gibi merkez bankalarının enflasyondan ziyade büyümeye vurgu yapmasının da etkisiyle 1979-1981 yılları arasında enflasyon ciddi yükseldi. 1980 yılında yaşanan kısa durgunluğun ise enflasyon üzerinde neredeyse hiçbir etkisi olmadı ve özellikle 1973-1975 ve 1980-1982 yılları arasında "stagflasyon" belirgin bir sonuç olarak ortaya çıktı.
Bu anlamda, FED içinde belirmeye başlayan görüş ayrılıklarının arttığını söylemek mümkün. Faizlerin çok uzun süre reel olarak ekside tutulmasının mahsurları olduğunu dile getiren görüşler de yoğunlaştı. Plosser ve Bullard gibi bazı FED yetkililerinin, izlenen politikaların yan etkilerinden daha fazla rahatsız olduğu anlaşılıyor. Ayrıca bu sene oy veren katılımcı statüsünde olan Kansas City FED başkanı Esther George'un, FED'in düşük faiz politikasını ciddi olarak eleştirmesi de detay gibi gözükse de ilginç.
Ayrıca, Japon Yen'inin ciddi değer kaybı sonrası, tekrar uluslararası gündeme gelen kurlar konusu 15 Şubat'taki G20 zirvesi öncesi ana konulardan biri olmaya aday.
Çıkış stratejileri ve kurlar konusunda belirsizliğin artması ise özellikle bu düşük faiz ve volatilite ortamı içinde ciddi getiriler elde etmiş piyasalar açısından izlenmesi gereken gelişmeler.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Euro nereye koşuyor? 03 Ağustos 2017