Grexit’ten sonra Brexit krizi mi?
Avrupa Birliği hem kendi içindeki entegrasyon problemleri hem de ekonomik zafiyetleri ile bir sorun yumağı haline geldi. Avrupa Birliği’nin küresel krizden toparlanıp çıkamaması bu sorunların genel çerçevesini çiziyor. Bu çerçevenin içini çok sayıda ulusal sorun, üyelerin entegrasyondan kaynaklanan sorunları, entegrasyon içinde ayrışmalardan doğan sorunlar ya da uluslararası ilişkilerdeki zafiyetlerin beslediği sorunlar gibi çok sayıda önemli mesele ile doldurmak mümkün.
Avrupa Birliği ekonomiyi canlandırma gibi genel sorunların yanı sıra Birlik üyelerinin tekil sorunları, tavırları ve tercihleriyle de uğraşmak durumunda. Son günlerde bu tür bir tekil ülke sorunu daha gündeme geldi. Bizim günlük dilde İngiltere olarak andığımız, esas adı Büyük Britanya olan ülkede yaşayanların bir kısmı AB ilişkilerinden memnun değil. Birlikten çıkılmasını, yeniden bir bağımsız ulus haline dönülmesini istiyor bunlar. Birlikten çıkma eylemi “Exit” olarak tanımlanıyor. Çıkacak olan da Britanya olduğuna göre deyim “Brexit” e dönüşüyor. Hatırlayacaksınız, küresel krizin hemen ardından Yunanistan’ın Birlik dışına çıkması söz konusu oldu. Bu ilk çıkış örneğine “Grexit” adı verildi. Şimdi Brexit bundan galat bir deyim olarak kullanılıyor. Gördüğünüz gibi bu deyimleme tuttu ve şimdi her çıkış hamlesinde kullanılacak gibi görünüyor.
Brexit ile Grexit aynı anlama gelen deyişler ama içerdikleri dinamikler farklı. Grexit kriz sürecinde borçlarını ödeyemeyecek duruma düşen Yunanistan’ı Birlik dışına çıkartmak için kendi dışında oluşan bir niyeti ve hareketi tanımlıyordu. Britanya açısından durum böyle değil. Britanya kendi isteğiyle, kendi kararıyla Avrupa Birliği’ni terk etmek istiyor. Yani Grexit’de yabancı bir irade söz konusu iken Brexit’de bir tür ulusal bir irade devrede.
Bir yanlış anlamadan kaçınmak gerekiyor. Brexit’de üstünde toplumsal uzlaşma sağlanmış bir ulusal niyet ya da ulusal karar söz konusu değil. Tersine, üzerinde uzlaşılmamış, tartışmalı bir niyet ifadesi var ortada. Toplumun bir bölümü Avrupa Birliğinden çıkılmasını istiyor. Bunlar bir süredir Birlikten çıkıp ortaksız bir ulusal egemenlik konumuna dönülmesi için siyasi iktidara baskı yapıyorlar. Brexit’e karşı olan Britanyalılar da var. Onlar da Avrupa entegrasyonu içinde yer almanın Britanya’ açısından kazançlı bir beraberlik olduğunu ve Birlikten çıkılmaması gerektiğini savunuyorlar. Bu iki grubun güç ve etkisinin henüz somut bir göstergesi yok. Bu nedenle, kendi partisi içindeki baskılardan da bunalmış olan Başbakan David Cameron halkın görüşünün alınmasına ve 23 Temmuz tarihinde Brexit konusunda referanduma gidilmesine karar verdi.
Gördüğünüz gibi referanduma henüz epey zaman var. Bu süre içinde tarafl ar kendi söylemlerini halka iletmeye çalışacak. Brexit’ten yana olanlar söylemlerini ulusal egemenlik üzerine inşa ediyorlar. Avrupa Birliği’ne katılmak bazı iktisadi avantajlar sağlamış olsa da Birliğin direktifl er, kararlar, yönetmelikler vb gibi yollardan ulusal egemenliği büyük ölçüde sınırladığını, ülkenin kendi ulusal çıkarı yönünde karar oluşmasını imkansız hale getirdiğini düşünüyorlar. Referanduma giden süreçte çıkış yandaşlarının temel tezi bu olacak gibi görünüyor. Brexit karşıtlarının başında Başbakan David Cameron geliyor. Başbakan Avrupa’da kalmanın “daha güçlü, daha güvenli ve daha zengin” bir Britanya yaratacağını söylüyor. Brexit karşıtlarının da referandum kampanyasını bu tür tezler üzerine kurması bekleniyor.
Özellikle Cameron bu tezi desteklemeye karar verdikten sonra Birlik’te kalmaktan yana olanların eli biraz daha güçlenmiş gibi görünüyor. Başbakan hafta sonunda AB liderleriyle bir toplantı yaptı. Bu toplantıda liderlerin sanki Britanya’yı Birlik’te kalmaya ikna etmek için bazı tavizlere razı oldukları anlaşılıyor. Bunlardan ikisinin altını çizmek doğru olur. Londra’da gelişmiş, küresel finans merkezi olarak tarihsel ve güncel ağırlığı olan ve kısaca “City” olarak anılan mali piyasaların AB standartlarına uydurulması konusunda AB ile Britanya arasında bir çekişme olduğu biliniyor. Şimdi AB’nin City’nin olduğu gibi korunmasını kabul ettiği anlaşılıyor. İkinci nokta da zaten bu tür ayrıcalıkların yarattığı bir durum. Hafta sonu müzakerelerinde Britanya’nın daha yoğun ve daha yakın bir entegrasyondan muaf tutulması noktasında anlaşma sağlandığı görülüyor. Bu iki taviz de Britanya için önemli ayrıcalıklar sağlıyor kuşkusuz. Ama taviz verenlerin esas niyeti Temmuz referandumunda Brexit’e karşı olanlara destek vermek galiba.