Gözetimin yaygınlaşması: Telekulak ve ötesi
Ali Kemal YILDIRIM / Araştırmacı
Türkiye'de görsel/işitsel gözetim uygulamalarının son derece gelişmiş olduğu görülmektedir. Özellikle dinleme alanına ilişkin olarak medyada "telekulak" skandalı adıyla her gün yeni bir haber çıkmaktadır. Bu skandalın boyutları kimi zaman Başbakan'a, kimi zaman ise bürokratlara kadar uzanabilmektedir. Bununla birlikte görsel/işitsel gözetim uygulamaları tüm toplumsal ve bireysel alanlarda karşımıza çıkmaktadır.
Konuyu tarihsel olarak incelendiğimizde, elektronik araçların gözetleme amacıyla kullanılmasının yeni bir olgu olmadığı görülür. Örneğin, telefonların gizlice dinlenmesi yeni bir gelişme değildir. Ancak, telefonların dinlenmesi, 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra yoğunlaşmış, istihbarat teşkilatları ve haber alma servisleri bu yönteme sıkça başvurmuşlardır. Bununla birlikte, bu tür denetimler çeşitli nedenlerle hep belirli ve az sayıda kişiyi hedef almıştır.
1970 ve 80'lere kadar telefon dinleme aletleri ve gizli mikrofonlarla yapılan gözetlemelere bu tarihlerden sonra uydular, kameralar ve diğer algılayıcılar da eşlik etmeye başlamıştır. Bilgisayar ağlarının ve veri tabanlarının etkin olarak kullanımı da bu dönemde gerçekleşmiştir. 1990'lardan itibaren bu yapıya internet ve e-mail haberleşme gözetimi de dahil olmuştur. Bu işleyişin en önemli sonucu ise işitsel ve görsel denetim araçları, elektronik veri tabanları vb. ile birkaç kişinin değil, sıradan insanların da gündelik yaşamlarında gözetim altında tutuldukları bir ortamın ortaya çıkmış olmasıdır. Bu durum birkaç kişinin komplosu olarak değerlendirilemeyecek kadar yapısal bir özellik arz etmekte, bu durum oluşturulan çeşitli kurumsal yapılar etrafında yaygınlık kazanmaktadır. İzlenilen kişiler artık bu kurumlar tarafından bir "şüphe nesnesi" (Lyon, Elektronik Göz Gözetim Toplumunun Yükselişi, 1997: 16) haline getirilmiş olmaktadır.
Gözetim, gündelik ve sıradan bir olgu haline geldikçe, insanların gündelik ve sıradan eylemlerinin her birinin inceleme ve analiz konusu (nesnesi) olabileceği sonucuna ulaşmak güç değildir. Gündelik ve sıradan eylemlerden kayıt altına alınabilecek eylemlere; bir banka makinesinden para çekmek, telefon etmek veya cep telefonu taşımak, herhangi bir yardım için bir kuruma başvurmak, araba kullanmak, otomobilin camına yapıştırılıp otoyol ücretinin hesaptan otomatik olarak alınmasını sağlayan otomatik geçiş sistemi kartlarıyla herhangi ücretli bir yoldan geçmek, kütüphaneden kitap almak, yurtdışına çıkmak, kredi kartı kullanmak, süper marketlerde alışveriş yapmak örnek olarak verebilir. Bu tür eylemler artık bilgisayarlar ve bağlantılı iletişim sistemleriyle yapıldığından; arkasında iz bırakırlar. Gelişen teknoloji ile toplanan bu izler yine bu teknoloji yardımıyla kaydedilir, düzenlenir ve analiz edilir. Günlük hayatta sürekli izler bırakmaları ve analiz edilebilmeleriyle bağlantılı olarak, Lyon "Modern topluma katılmak, elektronik gözetimin altında olmaktadır" demektedir (1997: 17).
Herkesin kendisini en rahat ve huzurlu hissettiği evde dahi, yeterli beceriye sahip olan birisi telsiz veya telefonla yapılan konuşmaları dinleyebilir, internette ne tür işlemler yapıldığını tespit edebilir. Henüz geliştirilme aşamasında olan yiyecek eksikliklerini kaydederek sipariş veren buzdolapları, yeme-içme alışkanlıklarınızın dahi öğrenilmesine neden olabilir.
Birçok işyerinde çalışanların e-postaları okunmakta, bilgisayarda kayıtlı dosyalar taranmakta, internette açılan sayfalar kontrol edilmekte, telefon konuşmaları dinlenmektedir. Yine birçok işyerinde bulunan kameralar ve barkodlu kartlar, giriş-çıkış, yemek veya herhangi bir nedenle işyerinden ayrılma saatlerinin kaydedilmesini sağlamaktadır. Amerikan Yönetim Birliği tarafından 1997 yılında 900 büyük şirket üzerinde yapılan araştırmaya göre, bu şirketlerin yaklaşık üçte ikisi işçileri üzerinde elektronik gözetim uygulamaktadır. Grallet, Ulusal Bilgi İşlem ve Özgürlükleri Komisyonu (CNIL), Fransa'da 1998 yılı içerisinde, çalışanlarını gözetlemek ve denetlemek için sistem kuran şirketlerin sayısını 28 bin olarak tahmin ettiğini, 1990 yılında ise bu rakamın sadece 6500 olduğunu ifade etmektedir (Coşkun, Küresel Gözaltı, 2000: 27).