Göz önünde olan ve olmayanlar
Murat Berk / Yapı Kredi Yatırım
Geçen hafta piyasalar, Yunanistan ve İtalya'da yeni hükümetlerin işbaşına gelme ihtimali sayesinde rahatladı. Fakat bu rahatlamanın ne kadar süreceğini tahmin etmek güç. Örneğin yeni İtalya başbakanı Mario Monti, nitelikli bir teknokratlar kabinesi kurmayı amaçlıyor. Fakat istifa eden Berlusconi partisinin nüfuzunu korumak için kilit hükümet pozisyonlarını kendi partisinden olan bakanlardan oluşturmak istiyor. Mario Monti, istediği kabine listesi için yeterli siyasi destek bulmak amacıyla bazı 'rezervasyonları' olduğunu açıkladıktan sonra başbakanlığı kabul etmişti.
Berlusconi ise siyasette kalacağını ileri sürdü ve erken seçim isteyebileceğini belirtti. Bu nedenle, Monti'nin çeşitli zorluklar ile karşılaşması bizce mümkün.
Bir süre sonrasına baktığımızda Yunanistan ve İtalya'da kemer sıkma önlemlerinin ne kadar geniş bir halk desteği ve siyasi destek bulacağı bizce önemli bir soru işareti olmaya devam ediyor.
Geçen hafta piyasaların rahatlamasını sağlayan etkenlerden biri de Avrupa Merkez Bankası'nın bundan sonra ikincil piyasadan sorunlu ülke bonoları alımında daha da aktif hale geleceği beklentisi. Biz bu beklentinin ise çok gerçekçi olmadığını, işlerin çok daha kötüleşmesi durumunda son çarelerden biri olabileceğini düşünüyoruz.
Bu anlamda Bundesbank Başkanı Weidmann'ın Financial Times gazetesi ile yaptığı bir röportajda, mali entegrasyonu desteklediğini ama açık şekilde Avrupa Merkez Bankası'ndan bu şartlarda daha fazlasının beklenmemesi gerektiğini söylediğini not ediyoruz. Ayrıca, Avrupa Merkez Bankası'nın mevcut politika duruşunun uygun olmadığını söylemesi de son derece ilginçti. Bu noktada özellikle Almanya ve Hollanda'nın pozisyonunda kısa vadede değişiklik beklemek bizce gerçekçi değil.
Bunların yanı sıra, fazla dikkat çekmemiş olsa da, Avrupa harici ülkelerin başkanlarından gelen açıklamaların önem taşıdığını düşünüyoruz. Yeni Zelanda başbakanı Euro Bölgesi sorunlarını çözmek için esas sorumluluğu Avrupa'nın kendisinin taşıdığını söyledi. Ayrıca Kanada Maliye Bakanı Flaherty, Avrupa borç krizini çözmek için ilk etapta Avrupa'nın kendi kaynaklarını kullanması gerektiğini düşündüğünü ifade etti. Bunun giderek daha fazla dile getirilen bir görüş olduğunu belirtmek istiyoruz.
Bu arada Obama'nın, ABD kamuoyunun ve işletmelerin, Çin'in politikaları ile sabrının tükenmekte olduğunu ve ABD - Çin arasındaki ticari gerginliklerin artabileceğini gözlemliyoruz.
Tüm bu hızlı haber akışı ve yorumlar içinde ise Avrupa'daki sorunların diğer ülkeler üzerinde yaratabileceği etkilerin ve risklerin yeterince dile getirilmediğini düşünüyoruz. Bu anlamda hem Avrupa'daki borç sorunları hem de yeni sermaye yeterlilik rasyolarını tutturabilmeleri için Avrupa Bankaları'nın 1-2 trilyon euroluk kaldıraç azaltması yapabileceğini, bunun da başka ülkelere olan fon akımları için ciddi ve pek tartışılmayan bir risk olduğunu düşünüyoruz.