Göreceli sakinlik kalıcı olmayabilir!
Geride bıraktığımız hafta genelinde ilginç gelişmelere tanık olduk. Küresel düzeyde açığa alınan spekülatif pozisyonların kısmen kapanması ve işlem hacimlerinin istikrarsız dalgalanmalar sergilemesi belirsizliği artırdı; iyimser senaryoların etkisi hatırı sayılır ölçüde azalırken bekle-gör tercihi ön plana çıkmaya başladı. Ülkemizin gelişen ekonomiler arasında olumlu ayrışıyormuş yönündeki görüntünün etkisi azaldı!
Küresel ölçekte, döviz ve sermaye piyasaları nispeten sakin bir görünüm sergiledi; emtia fiyatları ise, petrol ve kıymetli metallerin öncülüğünde belirgin bir şekilde gerileyerek algıları kısmen olumsuzlaştırdı. Kısmen geri plana kayan korumacılık endişesi, çözülemeyen ve iyice ağırlaşmış sorunların hatırlanmasına katkı yaptı. Önümüzdeki hafta itibarı ile Fransa Seçimleri geride kalmış olacak; Bütçe konusunda Eylül ayına kadar rahatlayan ve Sağlık konusundaki tasarımını Temsilciler Meclisinden geçirmeyi başaran Yeni ABD Yönetimi de kısmen rahatladı. Haziran ayında dolar faizlerinin yükseltileceği beklentisi ise hatırı sayılır ölçüde güçlendi.
Kredi derecelendirme kurumları ise ülkemize ilişkin not görünümünü şimdilik teyit etti. Gerek siyasi ve gerek ise ekonomik gelişmeler konusunda ülkemizin vesayet altında tutulabileceği umudu, bu sonuçta belirleyici olmuş olabilir. Bu durum ekonomik sorunların ağırlaşmayacağı ve siyaseten benimsenecek rotanın şekillendiği anlamına gelmiyor! Dış güçler ve çıkarlarını onlarınki ile birleştirmiş olanlar, geleceğe ilişkin tercihleri kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışacaklar; Siyasi İrade ise, pazarlık gücünü korumak adına muhtemelen rengini gizlemeyi tercih edebilir! Bu tablo, önümüzdeki aylarda ekonominin geri plana kayabileceği yönündeki belirsizliği artırıyor.
Nisan ayı enflasyon rakamları ve büyümeye devam eden kaynak sıkıntısı ise makroekonomik beklentileri olumsuzlaştırıyor. İlk çeyrekteki müdahalelerin doping etkisi kalıcı olamayacak ve ikinci yarıyılda ekonomik durgunlaşma belirleyici olacak, Siyasi İrade ise zor ve yıpratıcı tercihler yapmak zorunda kalacak gibi görünüyor. Dış güçler bu durumu kendileri lehine bir fırsata dönüştürmeye çalıştıkça içerideki gerginlik artıyor ve tehlike büyüyor. Bu durumun farkında olanlar, mevcut risklerini azaltmanın yollarını zorluyor; kurumsal yapı ise bu sürecin piyasalar ve beklentiler üzerindeki etkisini sınırlamaya yoğunlaşmak açmazından kurtulamıyor.
Israrla tekrarlanan faizler sebep ve enflasyonun sonuç olduğu söylemi, Siyasi İrade ile mali yapı ve finansal sermayeyi yönlendiren Batılı güçler arasındaki gerginliğin büyümeye devam ettiğini düşündürüyor; bakış açıları bir daha kesişmeyecek biçimde ayrışıyor. Geleceğe yönelik isabetli tahmin yapmak zorlaşıyor, belirsizlik ve güvensizliğin artması önlenemiyor. Yanıtsız sorular çoğalıyor, hangi tercihin yapılacağına bağlı olarak yanıtlar dramatik bir şekilde farklılaşıyor.
Hangi tercih yapılır ise yapılsın faizlerin yüksek kalması veya daha da artması olasılığı güçleniyor; sorunlu olduğu bilinen ekonominin direnci azalabilir ve gelimeler kontrol dışına çıkabilir. Bu durumun Siyasi İrade üzerindeki yıpratıcı etkileri, 2019 yılında yapılacak seçimlerin erkene alınabileceği ve radikal tercih değişikliklerinin gündeme gelebileceği algısını besliyor. Benimsenecek stratejik rotaya göre, başta döviz kurları olmak üzere diğer tüm değişkenlere ilişkin öngörüler birbirleri ile örtüşmeyecek şekilde farklılaşıyor!
En geç sonbahara kadar yanıtsız soruların gündemde kalmaya devam etmesi, yönlendirme çabalarının daha önce görülmemiş boyutlara tırmanması yönündeki ihtimalleri ön plana çıkarıyor. Finansal piyasalar bu durumu şimdilik görmezden gelmeye çalışıyor; fakat böyle devam edilebilmesi pek mümkün görünmüyor. Yaz ayları oldukça hararetli olmaya aday olabilir; ekonomik sorunlar, dış politika ile iç siyaset alanındaki uzlaşmazlıkların gölgesinde kalarak iyice ağırlaşabilir!