Gönüllü gönülsüz faiz artışı
Yazıyı Merkez Bankası kararından çok önce yazdığım için, toplantıdan ne çıktığını bilemiyorum. Banka’nın önemli bir faiz artırımı yapacağını düşünerek, yazıyı bunun üzerine temellendiriyorum. Buradaki kritik soru: Faiz ne kadar yükseltilirse yükseltilsin, bir hamle için bu kadar beklenmesi mi gerekirdi? USD/TL’nin 2.40’a, faizin yüzde 12’ye dayanması mı lazımdı? Kurum, Ek Parasal Sıkılaştırma günlerinde yüzde 9 ile fonlama yapılacağını geçen hafta açıklanmıştı. Bunun ayda kaç kere yapılacağı söylenmezse, piyasa son bir haftadır olduğu gibi anormal tepkiler verir. Belirsizlik artarsa, riskler de artar.Banka’nın üst yönetimi, finansal ve ekonomik veri sağlayan şirketler sayesinde, her türlü dataya, rapora ulaşabiliyor. Dünya piyasalarını takip etmek bu kadar kolayken, yabancıların Türkiye’ye yönelik algısının her geçen gün kötüleştiği nasıl gözlenmez? Zor bir denklemin çözümüne yardımcı olmak yerine, yeni belirsizlikler yaratacak bileşenler eklendi.
Yabancı portföyü geçen yaz 145 milyar dolar idi. Son yayımlanan rakamlara göre 125 milyar dolara düşmüş. Bunun büyük bir kısmı TL’deki değer kaybından kaynaklanıyor. Bir sene önce 1.75 olan USD/TL yüzde 37 yükseldi. Yabancıların son bir yılda en fazla kullandığı fonlama parası olan Japon Yeni bile TL karşısında yüzde 35 yükseldi. 2013 boyunca daha yüksek fiyatlardan dolar ve yen bozdurup TL’ye giren yatırımcılar da oldu. Sonuç olarak, yabancıların kur seviyelerinden büyük bir darbe yedikleri gerçek. Normal şartlarda, yatırımcılar bu kur seviyelerinden Türk piyasalarından çıkmak istemeyebilirler. Tabii siyasete çok duyarlı hale gelen ekonomik istikrar bozuldukça, yabancı yatırımcılar bir noktada zararı kapatıp çıkıp gidebilirler. Duygusal davranmazlar. Pozisyonlarına bağlanmazlar. TCMB yabancıların çıkışını engellemek için kuru bu kadar serbest bıraktı, gibi uç düşüncelere bazen kapılıyorum. Çıkmak isteyen sermayeyi tutmak pahasına bile olsa, kur beklentilerini bu kadar tahrip etmek büyük risktir. Büyüme, cari açık, enflasyon bile şu noktada birincil anlamlarını yitirdiler. Önce ekonomik istikrar oluşturulmalıdır. Kaldı ki, kurumun asli görevi olan enflasyon açısından bile bakılsa, faiz artışı gerekir. Faizin enflasyonun birkaç puan üzerinde olması, başka bir ifadeyle reel faizin pozitif olması normaldir. TL mevduat faizinin ortalama yüzde 9 civarında olduğu düşünülürse, sıfır reel faiz ile insanlar nasıl mevduatta kalır? Başka bir perspektiften bakılırsa, Türkiye’nin 2014’teki dış finansman ihtiyacı 200 milyar doları aşıyor. Faiz artışı olmadan, Türk finansal varlıkları cazip hale nasıl getirilir?
Harvard Business Review dergisinin Kasım 2013 sayısında, ‘‘Merkez bankaları karar alma süreçlerindeki bağımsız mı’’ başlıklı bir makalem yayımlanmıştı. İhtiyaç duyulan güçlü merkez bankaları için bu kurumların özgür biçimde karar alması gerektiğini yazıda vurgulamıştım. Gelişmiş ülkeler merkez bankalarına büyük yetkiler verirken, biz ters istikamette gidiyoruz. Geçen haftaki karardan sonra, siyasetçiler kutlama mesajları gönderiyorlar. Erdem bey kabul etmek istemese de, bu durum Banka’nın nasıl bir baskı altında olduğunu gösteriyor. Türk ekonomisinin ve finansal sisteminin yıllardır süren kırılganlıkları, son dönemde artan politik risk, Banka’nın bağımsız şekilde karar almasına her zamankinden fazla ihtiyaç olduğunu gösteriyor.