Gömülen değerlerimiz

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ [email protected]

 

 

Görmek veya görmemek

Üniversitede bir hocam vardı, sıkı matematikçi. Güzel ders anlatır, sınavda da güzel sorular sorardı. Bir sınavında da böyle okkalı bir soru vardı. Sorunun sonunda da şöyle bir uyarı yer almıştı: "Eğer bu sorunun cevabını hemen göremiyorsanız, fazla zaman harcamayın. Bundan sonraki sorulara geçin" diyordu. Gerçekten de cevabı ya iki dakikada görür veya ömür boyu göremezdiniz.

Günlük hayatta da buna benzer inceliklere rastlıyorsunuz. Bu incelikleri görmek veya görememek bir altyapı ve yetenek meselesi.

Neşet Ertaş olayı

Halk ozanı Neşet Ertaş cenazesinde "şık" olmayan bir olay yaşandı. Ünlü ozanın son yolculuğuna gittiği tabutun üstünde "Kırşehir Belediyesi" yazısı vardı. "Sanki gömülen, Neşet Ertaş değil de belediye gibiydi. Bu konuda herkes bir şey söyledi; ama Kültür Bakanımızın söyledikleri başlı başına bir kültür olayı idi.

Yayın organlarının haberine göre, Kültür Bakanımız şöyle demiş: "Sanırım örtünün tabutu tamamen kavramaması bir dikkatsizlik eseridir. Zaten sevgili Neşet Ertaş Kırşehirli değil mi?"

Beni bu son cümle bitirdi. "Zaten sevgili Neşet Ertaş Kırşehirli değil mi?" Ben bunu şöyle anladım: Tabuttaki belediyenin ismi ile Neşet Ertaş’ın memleketi
arasında bir uyumsuzluk yok. O zaman sorun da yok. Eğer tabutta başka bir şehir belediyesinin adı olsaydı, sorun o zaman olacaktı.

Bir ülkenin kültür bakanı böyle diyorsa başka söze hacet yok. Bizim matematik hocasının söylediği gibi, fazla düşünmeden başka soruya geçmeli.

Sadece Kırşehir mi?

Belki bilirisiniz fıkrayı. Bizim Temel, otoyolda ters yola girmiş. O sırada arabasının radyosu da açıkmış. Radyodan telaşlı bir duyuru yapılmış. "Dikkat dikkat... Sayın sürücüler dikkatli olun, bir sürücü otoyolda ters yola girmiş." Tam o sırada Temel karşıdan üstüne doğru gelen trafiği görünce feryadı basmış "Kaç biri, kaç onu!!!".

Evet, tabutta belediye reklamını yapmak şık değil, çok ayıp. Ama buna benzer, o kadar çok ayıp ve şık olmayan olay var ki ortada. Örneğin, camilerin duvarlarında şöyle yazılara rastlayabiliyorsunuz: "Bu caminin temizliği ve bakımı, şu belediye tarafından yaptırılmaktadır." Altında da bir isim: "Belediye Başkanı Bay  Uyanık". Eğer belediye başkanı temizliği kendi cebinden yaptırsa, "Hay Allah, hayrını gizleyemiyor" deyipgörgüsüzlüğüne gülüp geçebilirsiniz. Ama belediyenin parası ile "hayır" yapıp, sonra da bunun reklamını yapmak görgüsüzlük ötesi bir olay.

Bakıyorsunuz İstanbul caddelerinde pankartlar "Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nde çalışma erken bitti. Sayın Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’a teşekkür ederiz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi." Keşke "Sağolsun, bunca işi arasında buna da zaman ayırdı, gece mesai yaptı köprüde" de deselerdi. Aslında bu olay, pankartla yapılan bir kuru teşekkürle kalmamalıydı. Köprünün ismi, "FSM 1000 Yıldırım Köprüsü" diye değiştirilmeliydi. İşte o zaman bir büyüğe saygı tam olurdu.

Sonuç

Ülkenin DNA’sı bozuldu sanki. "Değerlerimize sahip çıkalım" diye diye değerlerimizi kaybetmek üzereyiz. Örneğin, eskiden hayır sahipleri hayırlarını "Allah rızası" için yaparlardı; şimdi hayırı davul zurna çalarak, reklam için yapıyorlar. Örneğin, "İbadet de gizli, kabahat de" diye bir değerimiz vardı. Ama bakıyoruz ki, ibadet gizli olmaktan çıktı. İbadet, şov haline geldi.

İbadet Allah için değil de, kullara gösteriş, fanilere yaranmak için yapılıyor. Örneğin, yaptığı ile övünmek ayıptı. Şimdi bizden alınan paralarla, yapılanların bize reklamı yapılıyor. Örneği, eskiden yağcılığın bile bir zarafeti vardı, çaktırmadan yapılırdı; şimdi bangır bangır yapılıyor.

Aslında tabutların üstünde belediye isimleri yok, gömülmekte olan değerlerimiz var...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sülale boyu nepotizm 24 Ekim 2019
Müşteriden misafire 12 Eylül 2019