Göçmen sorunu ve AB çıpasına dönüş

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ [email protected]

Tuhaf olan şu ki normal koşullarda kendi başına büyük bir sorun olarak kabul edilmesi gereken Suriyeli göçmenler, Ortadoğu’daki jeopolitik krizin bir parçası haline geldiğimiz ve üstelik bir aralık çözüm yolunda olduğuna inanılan sosyal kırılmanın yeniden içine sürüklendiğimiz bir zamanda en önemli stratejik avantajımıza dönüşmüş durumda. Pek çok konuda olduğu gibi burada da potansiyeli tümüyle değerlendirebileceğimize dair kuşkular olsa da, artık sadece doğuda değil büyük kentlerde ardarda patlayan bombalar ve kaybolan güvenlik ortamının yarattığı yılgınlık ve panik dalgaları arasında bizi yeniden Batı sistemine yaklaştıracak ve aynı zamanda hareket alanımızı hem siyasal hem de ekonomik alanda daraltan bölgesel riskleri hafifl etecek bir sonuca bağlanma ihtimali, bu bunalımlı dönemde umutların canlı kalması açısından tutunacak en önemli dal olarak görünüyor. Gerçi varılan anlaşmanın hayata geçmesi hâlâ başta Türkiye’nin yapması gereken düzenlemeler ve AB tarafında da birlik ve ülke parlamentoları onayları gibi bir dizi prosedürün gerçekleşmesine bağlı, ama AB ile yıllardır dondurulmuş diyaloğun yeniden güçlü bir şekilde canlanması, üstelik bu sayede zorlanarak da olsa unutulmuş bulunan reform iklimine dönüş yolunun açılması az şey değil. Üstelik bunun, küresel yavaşlama kaygılarıyla Batı sisteminin genişlemeci para politikalarını sonuna kadar kullanma kararları sonrasında şimdilik de olsa piyasaların rahatlaması ile aynı zamana rastlaması, eğer istersek ve mutfağımızı düzenlemeye gerçekten niyetlenirsek, bir kez daha şans bulduğumuz anlamına geliyor. 

Vize muafiyeti şartlarının anlamı 

Geçen hafta AB ile çetin görüşmeler sonunda varılan ve objektif bakıldığında başarı olarak nitelenmesi gereken anlaşma dolayısıyla yaptığı açıklamada Başbakan, vize muafiyeti şartları için kendimizi disipline ettiğimizi,72 kriterden bir çırpıda 37sini karşıladığımızı, kalan 35’ini de mayıs ayına kadar tamamlayacağımız söylemiş. Ne var ki kalan 35 madde içinde demokrasi ve temel haklar ile ilgili ve on yıllardır gerçekleştiremediğimiz gelişmeler var; bunların bir bölümü de anayasa değişikliğini gerektiriyor. Sözgelişi bizim yargı düzeni konusundaki çok boyutlu zafiyetimiz ortada ve yatırımcı algısını en olumsuz etkileyen faktör olarak genel kabul görmekte iken, hakim ve savcıların AİHM kararları doğrultusunda hüküm vermelerini, yargı ve emniyet mensuplarının yine AİHM içtihadı çerçevesinde eğitilmelerini, polisin insan hakları ihlallerini denetleyecek bağımsız bir komisyon kurulmasını taahhüt ediyoruz. AİHM kararlarına uymayıp, tazminat ödeme temayülümüzden vazgeçip bu kararlara uymayı kabul ediyoruz. Kamu ihalelerinde saydamlık, yolsuzlukla mücadelede eylem planı gibi yıllardır ayak sürüdüğümüz konuları da yine bir buçuk ay içinde halletmeyi umut ediyoruz. 

Aynı şekilde “Organize suçlarla mücadeleye yönelik bir eylem planının 2016 ila 2018 yılları için yürürlüğe konarak başta uyuşturucu, insan ticareti, silah kaçakçılığı ve sahtecilik olmak üzere hepsiyle mücadelenin güçlendirilmesi” öngörülüyor. Ayrıca AB’ne Türkiye’deki ulusal ve uluslararası suç örgütleri ve bunlarla mücadeleye ilişkin bilgi sağlanması, 19 Şubat’ta imzalanan “İnsan ticaretine karşı Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin uygulamaya konarak ulusal mevzuatın bu sözleşmeye ve AB mevzuatına uygun hale getirilmesi, yine 19 Şubat’ta onaylanan “Suç gelirlerinin koğuşturulması ve müsaderesi ile terörün finansmanı” hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin uygulamaya konması ve yerli mevzuatın uyumunun sağlanması, yolsuzlukla mücadelenin etkinliğini garantileyen saydam ve bağımsız bir denetim mekanizması ile birlikte kamu görevlilerinin bu mücadele için eğitiminin sağlanması da yerine getirmemiz gereken şartlar arasında. Temel haklara ilişkin olarak da “organize suç ve terörizme ilişkin yasal çerçeve ve tanımların AİHM İçtihadları ve AB müktesebatı ile uyumlu kılınması, güvenlik güçlerinin eylemlerinin kişi özgürlüğü ve güvenliği, adil yargılanma hakkı, ifade, toplanma ve dernek kurma özgürlükleri ile uyumlu kılınması” gerekiyor. 

AB hâlâ en iyi çıpa 

Açıkçası ikinci bir tuhafl ık da burada. Neden derseniz bu şartları bu kadar kısa sürede ve üstelik AB’yi ve üye ülkeleri ikna edecek ölçüde karşılayabilirsek, onca zamandır kendi vatandaşımıza lâyık görmediğimiz hakları salt vize serbestisi için kolaylıkla sağlayabildiğimiz ortaya çıkacak. Karşılayamazsak ve süreçte bir aksaklık çıksa o da kötü; çünkü kendi dinamiklerimizle gerçekleştiremediğimiz bir yatırım ortamı iyileşmesini ıskalamış olacağız. Başbakan’ın haklı heyecanı ve iyimser kararlılığı da bundan kaynaklanıyor olmalı. Gerçi göçmen sorununun AB ile olan trafiği düzenleme dışında kendi ülkemizdeki 2.5 milyon Suriyeli’nin geleceği, çocuklarının eğitimi, Avrupalılar dışındaki göçmen tanımayan yerli mevzuatın değiştirilip değiştirilmeyeceği, ülkenin varsa İK stratejisine uyumlu ve sinerji sağlayabilecek bir göçmen stratejisi tasarlanıp tasarlanmayacağı gibi pek çok önemli başka yönleri de var ama şimdilik radarımızda olmadığı anlaşılıyor.

Küresel ekonomik konjonktür, bizim gibi ev ödevlerini yapmayanlara sürekli zaman kazandıracak şekilde dalgalı seyrini sürdürse de her değişen durumda en kırılgan ülkeler listesinin değişmez üyesi konumumuzun sürdüğü malum. Nasıl olmasın ki kazandığımız zamanı evimizin içini düzenlemek için kullanacağımıza günü kurtarmayı tercih ettiğimiz belli. Düşen enerji maliyetiyle cari açık küçülürken dış kaynak girişi daha hızlı küçüldüğü için açığı döviz rezervlerimizi harcayarak finanse ediyoruz. İhracatımız kur düzeltmesine rağmen zorlanıyor, turizm gelirlerinde de güvenlik nedeniyle çöküş tehlikesi var. Sanayi bakanımız bile “Bu ülkede bunca emlak rantı varken sanayici olmak kahramanlık” diyor, ama sanayiciyi caydırıp rantı özendiren ortamı değiştirecek düzenlemeler ve yasa taslakları on yılı aşkın süredir savsaklanıyor. Yeni bir başarı hikayesi ve rekabetçilik için zorunlu eğitim ve yargı reformları da askıda. Son kırk yıldaki en önemli başarı hikayesini 2001 sonrasında yaratmamızı sağlayan AB çıpasına, vesile ne olursa olsun, sıkı sıkıya sarılmanın vaktidir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019