Göçmen kuşlar dönüyor mu?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Göçmen kuşlar, yani yabancı yatırımcılar, acaba tahminlerden önce mi dönüyorlar Türk sermaye piyasalarına? Eğer bu sorunun yanıtı evet ise, devamındaki soru daha da önem kazanıyor olmalı: "Neden erken dönüyorlar peki?"

Klasik yanıt belli: "IMF anlaşmasının eli kulağında, hem bu anlaşmayla şimdiye kadar dile getirilenden çok daha fazla kaynak sağlanması söz konusu, o yüzden de yabancı akını başladı." Bu gerekçenin etkisi elbette var. Ancak, son günlerdeki hareketi açıklamak için bu gerekçe yeterli sayılabilir mi?

Pek sanmıyoruz. Ticarette klasik bir deyim vardır ya, "alırken kazanmak" diye. Yabancıların Türkiye'ye olan ilgisindeki artış biraz da bu söze uygun davranma çabasıyla açıklanabilir. Yabancı yatırımcı, doğal olarak alırken kazanmaya bakıyor.

Hisse senedi fiyatları çok yüksek seyrediyor olsaydı… Devlet iç borçlanma senetlerinin faizi çok düşük, yani bu senetlerin fiyatı çok yüksek düzeylerde bulunsaydı… Dolayısıyla hisse senetleri piyasası kağıttan kule gibi devrilme riski taşısaydı… DİBS piyasasında da her an faizlerin yükselmesi, yani fiyatların gerilemesi riskiyle karşı karşıya olunsaydı… Böyle bir ortam, alırken kazanmaya olanak tanımayacağına göre, IMF ile yapılacak anlaşma da, bu çerçevede alınacak para da piyasalarda pek önemli bir hareket yaratamazdı.

Oysa şimdi tablo çok farklı görünüyor. Hisse senedi fiyatları, son bir-iki gündeki artışa karşın görece halen düşük. Risk alabilen ve iyi analiz yapanlar için kısa sürelerde önemli kazançlar elde etmek mümkün olabilir. Devlet iç borçlanma senetlerinde de faiz oranları bir süre öncesine göre düşmüş olmakla birlikte, kıyaslamayı yalnızca Türkiye'de önceki dönemde oluşan oranlarla yapmamak gerekiyor. Bizde faiz yüzde 13 dolayında seyrederken, diğer ülkelerdeki kazanç hangi düzeyde, ona bakmalı. Dolayısıyla, Türkiye'de halen yüzde 13 düzeyinde bulunan faiz, diğer ülkelerdeki faizle kıyaslandığında çok iyi bir getiriye işaret ediyor. Ayrıca, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de faizin yönü aşağı. Dolayısıyla, bugün için yüzde 13 dolayında bir faizi garantilemek önemli bir avantaj oluşturuyor.

Kuşkusuz IMF ile anlaşma imzalanması Türkiye'ye bakışın olumluya dönmesi ya da daha olumlu olması yönünden önem taşıyor. Bu tablo, zaten düşük olan fiyatlarla desteklenince Türk menkul kıymetlerine olan yabancı ilgisi birden artmışa benziyor. Aslında, yabancı yatırımcının hisse senetleri piyasasına olan ilgisinin hiçbir dönem eksilmediğini söylemek de yanlış olmaz. Merkezi Kayıt Kuruluşu'nun Borsa'daki yabancı payını gösteren son verisi 8 Nisan'a ait. Bu tarihi esas alarak son dört yılda yabancıların Borsa'daki payları nasıl seyretmiş, ona bakalım: (İlk oran hisse senedi adedi oranı, ikinci oran portföy değeri oranı.)

7 Nisan 2006 yüzde 52.60 ve yüzde 62.60, 9 Nisan 2007 yüzde 56.98 ve yüzde 69.97, 8 Nisan 2008 yüzde 57.54 ve yüzde 71.49, 8 Nisan 2009 yüzde 50.57 ve yüzde 62.88.

Yani yabancılar aslında Türkiye'yi pek terk etmiş sayılmazlar. Yalnızca son bir yıllık dönemde biraz gerileme var, o da içinde bulunulan koşullarda çok normal bulunuyor. Küresel krizle birlikte hisse senedi fiyatları öylesine gerilemişti ve Türk parası öylesine değer yitirmişti ki, o fiyattan satış yapıp, o kurdan döviz alarak çıkmak doğrusu hiç ekonomik olmayacaktı. Nitekim, buna yönelen yabancı yatırımcıların sayısı da çok sınırlı kaldı.

Son dönemde, yabancıların hem hisse senedi piyasasına, hem devlet iç borçlanma senedi piyasasına girmekte oldukları gözleniyor. Dedik ya, bu alanlarda zaten iyi kar olanağı vardı, şimdi bu karı bir anlamda garantiye alacağı umulan IMF anlaşması yolda.

Yabancı yatırımcıların, Türk menkul kıymetlerine yatırım yapmaya yönelirken, sanayi üretimindeki düşüşle ilgili olarak önceki gün açıklanan son orandan etkilenmediklerine ilişkin yorumlar da okuyoruz. Bekliyoruz ki, yabancı yatırımcı bu oranları görsün ve panik olsun. Ama olmuyorlar. Anlaşılan yabancılar, sanayi üretimini geçen yılla değil, geçen aylarla kıyaslayıp gidişata bakıyorlar. Çünkü profesyonel değerlendirme yapanlar biliyor ki, "kriz, kriz dönemiyle kıyaslanır, normal dönemle değil". Hani bizlere taa ilkokulda öğrettikleri, "elma ile armudun toplanamayacağı" ilkesinde olduğu gibi.  

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar