Globalleşme! Kararları!
Bir şirketin globalleşmesi sürecini açıklamaya çalışan yazılar geçmişte şirketlerin uluslararası hale gelmesini açıkladıklarını ileri süren bazı kuramları anımsatıyor. Eskiden bir şirketin iç pazara satış, ihracat, uluslararası ve çok uluslu aşamalarından geçerek büyüyeceğini ileri süren kuramlar vardı. Sonra, daha kuruluştan uluslararası başlayan işletmeler bunun böyle olmadığını gösterdi. Şimdi globalleşme konuş var ya yine herkes yazıyor.
Önce, global işletmenin ne olduğu, bunun uluslararası, çok uluslu şirketlerden nasıl ayrıldığı gibi tanımsal belirsizlikler var. Sonra, şirket bazında globalleşme denilen şeyin nasıl olduğu veya olması gerektiği konusunda da, en azından benim bildiğim, dişe dokunur bir kuram veya araştırma da yok. Üstelik, ne kuramda ne uygulamada ille de globalleşme gerekir diye ne bir tez var ne de bunun ‘başarı’ için gerek olduğuna ilişkin bir kanıt. İşletmelerin ‘başarısının’ ne olduğu bile tanımlayamayan literatürde bunun böyle olmasını doğal karşılamak gerekir. Ancak herkes iki şeyde hemfikir. Birincisi, bir şirketin ‘global bir şirket haline gelmesinin bir süreç sonucu olduğu ve bunun zaman alacağı. İkincisi de bir şirket için globalleşmenin bir çok yerde üretip, çok pazara satmanın ötesinde, onun, kendi kontrolünde olmayan sosyal, politik ve ekonomik ortamlarda çalışabilecek bir yönetim yapısına sahip olması anlamına geldiği.
Tanım ve kuramsal çatı eksiklikleri işletmeler açısından çok önemli değil. Bu araştırmacıları ve politika tasarımıyla yükümlü olanları ilgilendirir. İşletme yöneticilerinin düşünmesi gereken şeyler başka. Global iş çevresinin gerektirdiği yönetim yapısının ne olması gerektiğini bir tarafa bırakın. O çok önemli bir konu ama uluslararası veya çok uluslu çalışmak isteyen şirket yöneticilerinin ilk düşünmesi gereken şey buna gerek olup olmadığıdır. İç pazarda işleri tıkırında olan bir işletmenin durup dururken dertsiz başını derde sokup ta böyle bir maceraya neden hevesi olsun?
Gel gelelim, hevesleri var ki Dünya’nın tüm işletmelerinin gözü ve kulağı da uluslararası pazarlarda. Eskiden yerini, adını bilmediğimiz yerler neredeyse komşu kapısı oldu. Hava alanlarının ‘business class’ salonlarına hiç gittiniz mi bilmiyorum ama yedi düvelin iş adamına rastlarsınız. Jomo Kenyetta havaalanı (Nairobi, Kenya) business class salonunda Afrikalıdan çok Çinli vardır. Bizim için de durum farklı değil. Türkiye’nin işletmecilerine ve girişimcilerine Dünya’nın her yerinde rast gelebilirsiniz. Küçük, büyük işletmelerimiz giderek globalleşme ihtirası olmasa bile “acaba” diyerek ‘uluslararası’ çalışmanın sağına soluna bakar oldu.
Bu uluslararası iştihaya üç realite ve bir rivayet gerekçe olarak gösterilebilir. Birinci realite, siz dışarı çıkmazsanız dışardakiler içeri geliyor. Rekabet uluslararası sınırların incelmesi ve hatta yer yer yok olması nedeniyle şirketleri evlerine girerek rahatsız ediyor. İkinci realite, iç pazarlar artık bir çok şirketi tatmin edecek büyüklükte değil. Üçüncü realite, siz yapmazsanız rakipleriniz yapıyorlar.
Birde realite olmayan tevatür var ki hiç hafife alınacak bir şey değil. Bazılarına dış pazarlar cennet gibi tanıtılıyor. İş adamlarının örnekleri izlemesi ve her şeyden çok onlardan öğrenmeye çalışmaları bilinir. “Ahmet Holding Çin’e gitti. İşini çok büyüttü’ rivayeti Çin’e neden gidilir neden gidilmez hakkındaki yüz makaleden daha etkilidir. Bu örneklerden hareketle uluslararası çalışmak ‘cennetin kapılarını aralamak’ olarak algılanır.
Benim konuşma fırsatı bulduğum çoğu işletmeci bu işe “Onlar yaptı biz niye yapmayalım?” veya “Geçen gün Hasan’a rastladım şöyle bir şey önerdi” veya “Bakan Çin’e gidiyor biz de takılalım” veya “Filankeş fuarda konuştuğum müşterimiz (veya rakibimiz) çok enteresan bir öneride bulundu” şeklinde rastlantılarla başladıklarını söylediler. Yoksa hiç bir patron oturup ta “Arkadaşlar artık iç pazar bize yetmiyor, , ihracatta da biliyorsunuz ulaşım, maliyet, hammadde gibi sıkıntılarımız var, rakiplerimiz bizi hem içerde hem dışarda sıkıştırıyor. Mevcut yapımızla devam etmemeliyiz. Artık sınırlar ötesi çalışmamız gerekiyor. İşte bu konudaki raporlar. Bakın bakalım nereye neden gidebiliriz? Gidin bana cenneti bulun” diyerek elemanlarını seferber etmiyor. Semavi dinlerin öğretilerinden farklı olarak işletmecilikte cennet bir tane değil. Hatta bir işletmecinin cenneti öbürünün cehennemi olabiliyor. Dindarlar için zaten bir cennet var ve oraya girmenin yolu belli. Bildiğim kadarıyla ilahiyatta bir kere girdiniz mi cennetten kovulmak diye bir şey de yok. Cennet aniden cehenneme de dönüşmüyor. Cennet cennet kalıyor, cehennem de cehennem. Bu noktada Franz Kafka’nın söylediği ileri sürülen bir aforizmayı1 hatırlamakta fayda var: “İnsanlar sabırsızlık yüzünden cennetten kovuldular, tembellikten geri dönemiyorlar.”
İşletmeciler önce bir cennet seçecekler sonrada orada kalmaya çalışacaklar. Cennet seçmekten başlayalım. Global düşünen işletmeler için tüm Dünya potansiyel bir cennet diyebilirsiniz ama yine de bir köşe seçmek gerekiyor. Neden Çin de Arjantin değil? Sorusunun cevabı olarak “Ben Çin makarnası severim, Arjantin’de sırf et var. Yemem” diyemezsiniz. Kimse de demez. Demez ama acaba genişlemek için belli bir ülkenin seçimi konusunda ne kadar araştırma, ne titizlikle yapılıyor? Bir Harvard akademisyeni2 (başka nereden olabilir ki!!) bu tür kararların nasıl verilmesi gerektiğini anlatan bir kitap yazmış. İş gücü tedarikinin kolaylığı, ham madde bulunabilirliği, ham maddenin kalitesi ve maliyeti, alt yapının yeterliliği, güvenlik, yabancı yatırımcıya karşı tutumu, yasal ortam, rakiplerin varlığı gibi faktörler teker teker irdelenmeliymiş. Yazara göre bir kısa liste hazırlandıktan sonra elektriğin kilovat saat maliyetinden yerel malzemeye, oradan kültürel etmenlere kadar detayda bir inceleme daha yapılmalıymış. Yani bir ‘check-list’ vermiş. İsterseniz uluslararası çalışmaya karar vermeden bir okuyun.
Buraya kadar iyi de bu listedeki hemen her şey kısa sürede değişebiliyor. Söz gelimi ucuz işçi var diyerek Çin’e gidenler şimdi “İşçilik çok pahalı oldu” diyerek feryat ediyor. Ne düşünürseniz düşünün, ister check-list kullanın, ister hava alanında rastladığınız arkadaşınıza sorun, bence bu işin sabırlı, titiz ve özellikle ileriye dönük çalışmalar yapmaktan başka çaresi yok. Bu işteki ‘cennetler’ çabucak değişebiliyor, bazen cehenneme dönüşüyorlar. Onlara girmek bir iş, kovulmadan kalmak bir başka iş.
Sağlıcakla kalın
-------------
(1) Aforizma bir konudaki düşünceyi birkaç kelime ile özlü olarak anlatan bir çeşit vecizedir.
(2) David Collins, ‘International Strategy: Context, Concepts and Implications’, Wiley 2014, ISBN: 978-1-4051-3968-7.