Global piyasalarda 2B (borç-büyüme) sorunu
Global piyasalarda riskli aktiflerin fiyatları Nisan sonundaki tepe noktalarına göre gerilerken gelişmekte olan (MSCI Emerging) ve gelişmiş ülkelerin hisse senetleri (MSCI World) %6 değer kaybettiler.
Emtia fiyatlarında da önemli düzeltmeler görülürken, güvenli liman olarak ABD bonoları, değerli metaller ve İsviçre Frangı talep gördü. Riskli aktiflerdeki bu düzeltmede ABD ve global ekonominin beklenenden daha fazla yavaşlayacağı endişeleri ve AB borç sorunu ön plana çıktı.
Global risk alma iştahını 3 temel unsur olumsuz etkiledi: Öncelikle ABD ekonomisinde büyümenin yavaşlaması. Bu yavaşlamanın bir kısmı enerji fiyatlarındaki artışa ve Japonya depremi sonrasındaki arz zincirindeki kısıntılar gibi geçici gelişmelere bağlanıyor. Ancak yavaşlamada uzun süreli olabilecek kronik faktörlerin etkisi önemli: Konut piyasasındaki zayıflık sürüyor. Hane halkı, konut değerlerinin düşmesi, sıkı kredi koşulları ve yüksek işsizlik problemleri ile karşı karşıya bulunuyor. Bu da tüketici güvenini etkiliyor. ABD hane halkı serveti hisse senedi başta olmak üzere finansal varlıkların değer artışı ile yükselse de kriz öncesi zirvesine göre 7,7 trilyon $ aşağıda bulunuyor. Bunda, konut piyasasındaki zayıf seyir etkili oluyor.
ABD hane halkının gayrimenkullerinin piyasa değeri, kriz öncesi döneme göre 7 trilyon $ aşağıda bulunuyor. Bilançolarda da borç azaltma süreci devam ediyor: Hane halkı borcunun harcanabilir gelire oranı kriz döneminde %130'lara yükselmişken, %114'e geriledi. Fed de 2011 büyüme tahminini %3.1 - %3.3 aralığından, %2.7 - %2.9 aralığına düşürdü.
Büyümenin %3'ün altında gerçekleşmesi 3 sonuç doğurabilecek: Öncelikle işsizlikteki azalma yavaş gerçekleşecek. Bu oranda bir büyüme ve işsizlik vergi gelirlerini artırmayacağı için federal ve yerel hükümetler harcama kesintilerine gidecek. Mali konsolidasyon ile birlikte çekirdek enflasyonun %2'nin altında kaldığı bir ortamda piyasalar politika faizinin 2011 süresince sabit tutulmasını öngörüyor. Ekonomik daralma veya yeni bir deflasyon riski olmadığı takdirde de 3. bir parasal genişleme beklenmiyor.
Global risk alma iştahını olumsuz etkileyen ikinci faktör Yunanistan'ın borç sorununa ilişkin endişeler oldu. Dün Yunanistan parlamentosu halihazırdaki 110 milyar $'lık kurtarma paketinin 12 milyar $'lık dilimini alabilmek için 40 milyar $ tutarındaki tasarruf paketini onayladı. Tasarruf önlemlerinin kabulü kısa vadede Yunanistan'ı rahatlatsa bile orta vadede ülkenin zayıf büyüme görünümü ve düşük rekabet gücü nedeniyle borçlarını çevirebilmesine ilişkin endişeler gündemde kalmaya devam edecek. Düşük büyüme görünümü borç yükünün uzun süre yüksek kalmasına yol açacak.
Belirsizlikler de sürüyor. Bunlar arasında hükümetin planladığı 50 milyar euro tutarındaki özelleştirmenin gerçekleşebilmesi ve yüksek işsizlik nedeniyle tasarruf önlemlerini pratikte uygulanabilmesine ilişkin soru işaretleri gündemde yerini koruyor.
Piyasaları etkileyen üçüncü bir faktör Çin başta olmak üzere gelişmekte olan ülkelerdeki hızlı büyüme ve artan enflasyon karşısında alınan parasal sıkılaştırıcı önlemler.
Türk piyasalarının seyrinde de global risk alma iştahının azalmasının yanı sıra yurt içi faktörler etkili oldu. Cari işlemler açığının yükselmeye devam etmesi, finansmanının ağırlıklı olarak kısa vadeli sermaye hareketleri ile karşılanması Türkiye'yi sermaye hareketlerinin tersine dönmesi durumunda kırılgan bir konumda bırakacağı algısına yol açıyor.
TL döviz sepeti(0.5 euro + 0.5 dolar) karşısında 2.0 ile Mayıs 2009 yılından bu yana en yüksek seviyesine ulaşırken, dolar karşısında Kasım ayından beri %16 değer kaybetti. İMKB Nisan sonundan itibaren değer kaybı ise %9. Yunanistan'daki tasarruf paketinin onaylanması ile piyasaların kayıplarının bir kısmını telafi ettiği görülüyor. Cari işlemler açığını sınırlamaya yönelik tedbirler ilk etapta piyasaların karlılık beklentilerini azaltarak satışları getirse de, orta vadede daha dengeli ve istikrarlı bir ekonomiye işaret edeceği için hisse senedi piyasasını cazip kılabilir.
Ayrıca son dönemde gerileyen petrol fiyatları da cari işlemler açığındaki bozulmayı azaltacak. Bunun yanında, Türkiye'nin ihracatının önemli ölçüde orta ve düşük teknolojili ürünlerden oluşması nedeniyle TL'deki kısmi bir değer kaybı, hem işçilik maliyetlerinin aşağıya çekilmesine, hem de daha düşük gelirli ülkelerle rekabet avantajı sağlanmasına olumlu katkıda bulunabilir. Bununla birlikte, Merkez Bankası'nın döviz alım ihalelerinin miktarını düşürerek dövize dolaylı müdahalesi de, TCMB'nin kurlarda aşırı dalgalanmaya sıcak bakmadığının bir göstergesi. TCMB'nin 92 milyar dolara ulaşan döviz rezervi de kurlardaki dalgalanmaya karşı TCMB'ye hareket alanı sağlıyor.