Global ölçekte genişleme adımları devam ediyor
Global ölçekte zayıflayan büyüme ile birlikte başlıca merkez bankaları piyasaları destekleyici politika uygulamalarını artırıyorlar. Resesyondan çıkabilmek için reel sektöre kredi akışının canlanması gerekiyor. Ancak artan riskten kaçınma eğilimi ve sermaye problemleri ile bankalar kredi verme konusunda istekli değil. Ayrıca özellikle kredi talebi çok düşük zira hane halkı ve şirketler yeni borç biriktirmektense borç geri ödemeyi tercih ediyor. Bu görünümde piyasalar açısından merkez bankalarının parasal genişleme adımları temel gündem konusu. Başlıca merkez bankalarının son dönemde aldıkları aksiyonlara baktığımızda:
Euro bölgesinde politika faiz oranları tarihi düşük seviyesi olan %0.75'e indirildi. Bankaların merkez bankasında tuttukları rezervler için ödenen faiz ise sıfır düzeyine çekildi Amaç genel borçlanma faizlerinin düşürülmesi ve bankalar arası borçlanmanın teşvik edilmesi. Bölgede, özel sektöre kullandırılan kredilerin yıllık artış oranı Nisan ayındaki %0.8'den Mayıs'ta %0.4'e gerilemiş durumda. Avrupa Merkez Bankası; euro bölgesinde nominal faizlerin çok düşük, reel faizlerin ise negatif seviyelerde olduğunu, toparlanmanın yavaş ve kademeli olarak bu yıl sonuna doğru gerçekleşeceğini öngörüyor. Dayandırdığı varsayımlar ise; ülke borç krizi sorunlarının hafiflemesi, finansal piyasalar konusunda da piyasa algısının iyileşmesi ayrıca global dış talebin de gerilemeyip, istikrar kazanması.
İngiltere Merkez Bankası da (BOE) ek bir parasal teşvik verilmediği takdirde enflasyonu hedefin (%2) altına düşürebileceğini belirterek varlık satın alma programını £50 milyar artırarak, £375 milyara yükseltti. Bu programla BOE, özel sektörden-emeklilik fonları, sigorta vb gibi- yüklü devlet tahvili alımı yoluyla bu aktiflerin getirilerinin düşmesini sağlıyor. Yatırımcıların ise alternatif olarak hisse senedi ve kurumsal bonolara yatırım yapmaları, ekonomide genel olarak getirilerin ve borçlanma maliyetlerinin düşürülmesi ve bu yolla harcama ve yatırım eğiliminin artırılması amaçlanıyor.
Bu programı tamamlayıcı bir unsur olarak BOE ayrıca "Borç verme için finansman" (funding for lending) programını başlattı. Burada da amaç, fonlama maliyetlerinin düşürülmesi yoluyla bankaların daha uygun ve ucuz koşullarla kredi vermesini sağlamak. Programa göre, Ocak 2014'e -18 ay- kadar BOE, bankalara hazine bonosunu borç olarak verecek. Bunun karşılığında ise bankalar kullandırdıkları kredileri BOE'ye teminat - gösterecekler, teminat takası yapılacak. Her banka Haziran 2012 itibariyle mevcut kredi stokunun %5'ine kadar borçlanma yapabilecek ve ayrıca 2013'un sonuna kadar bankalar her ilave bir pound kredi verdiklerinde, BOE'den borçlanma miktarı aynı tutarda artabilecek. Örneğin Haziran 2012'de £100 milyar kredi stoku olan bir banka ve 2013'e kadar ilave £7 milyar kredi verdiği takdirde, BOE'den £12 milyara kadar kredi kullanabilecek (önce £ 5 milyar ilk tahsis artı ek £7 milyar).
Japonya Merkez Bankası ise aktif satın alma programının büyüklüğünü değiştirmedi (70 trilyon yen; 879 milyar $) ancak bileşimini değiştirdi. Daha az talep gelen sağladığı sabit getirili kredileri 5 trilyon yen azaltıp, aynı miktarda hazine bonosu alacak.
Çin'de borç verme ve mevduat faiz oranları indirildi. Daha önce de yapılan indirimlerle birlikte, bu aksiyonların etkisini gösterdiği görülüyor. Haziran ayında yeni verilen kredilerdeki artış piyasa beklentilerinin ve Mayıs ayının üzerinde geldi:124 milyar$.
ABD'de ise vade uzatma programı (Operation twist) yılın ikinci yarısında da sürdürülecek. Varlık alımları yoluyla 3. bir miktarsal genişleme programı ise masada ancak henüz bir taahhüt yok, toparlanmanın hız kesmesi durumunda devreye girecek.
Geçmiş dönemde yapılan parasal genişlemelerin (QE) nasıl sonuç verdiğine baktığımızda ise; ABD'de yapılan ilk QE (Mart'09-Haziran'10) ile birlikte hisse senedi piyasaları %65, emtia fiyatları ise %30 artış gösterdi. İkinci QE'de (Agustos'10-Haziran'11) hisse senetleri ilave bir %20, emtia ise %30 arttı. Vade uzatma programı (OT) ise önceki programlar kadar olmasa da hisse senedi piyasalarına destek oluyor. Emtia ise, halihazırda global durgunluğun sonucu olarak petrol fiyatlarındaki gelişmeler nedeniyle, ayrışıyor, geriliyor.
Yapılan parasal genişleme, hisse senedi ve emtia fiyatlarına suni bir destek verdi, resesyona gidilmesini önledi ancak yüksek bir büyüme sağlayamadı. Kredi genişlemesi durağan. Ancak merkez bankaları ne zaman parasal genişleme programlarını durdursalar veya ara verseler hisse senedi fiyatları düşüyor ve ekonomiler yavaşlıyor. Önde gelen ekonomiler - borç azaltım sürecinin devam etmesi sebebiyle - sağlam bir büyümeyi desteklemek için yeterince güçlü değil. Merkez bankaları da bu durumu seyretmeyeceği için destekler devam edecek. Halen ekonomik faaliyetlere ilişkin öncü gösterge olan PMI endeksi geriliyor ve hammadde kuru yük taşıma maliyetlerini gösteren Baltık-Dry endeksi de 2009'daki durgunluk seviyelerine gerilemiş durumda.
Türkiye'ye baktığımızda ise enflasyonun hedefin üzerinde seyretmesi ve fiyatlama davranışlarına yansıyabilecek riskler nedeniyle para politikasının sıkı duruşunu koruduğunu görüyoruz. TCMB'nin likidite politikası ise, gelişmiş ülkelerin aksine sıkı. Sıkı likidite politikası ile dövize yapılacak spekülatif atakların da önlenmesi amaçlanıyor. Enflasyon Merkez Bankası'nın hedefine yakınlaşıncaya kadar da para politikası gerektiği kadar sıkı olacak.