Global gelecek: Bilanço ve faiz etkileri
Genellikle faizler üzerinde durulur. Bu bakış haksız değildir. Hem 1973 ilk petrol krizi sonrası yükselen enfl asyonla birlikte yükselen faizlerin –örneğin Fed faizi Haziran 1980’de yüzde 20’yi görmüştü- tekrar etmeyeceği gerçeği açısından hem çok uzun dönemli yüzlerce yıllık faizlerde düşüş eğilimi olduğu için hem de son 20 yılda düşüş açık olduğundan dolayı bu böyledir. Ancak faizin yanında bir de bilanço etkisi var çünkü 2008 sonrası miktar genişlemesi merkez bankası bilançolarını birkaç misline çıkardı. Şimdi bilanço küçültme zamanı. Büyük Finansal Kriz aslında 2007 ağustosunda başladığına göre 2007 ocak ayını 100 alan bir merkez bankaları bilanço endeksi bize ne söylüyor? 2007 Ocak- 2018 Ekim arası Fed bilançosunun 4,75, ECB bilançosunun 3,56, İngiltere’nin 5,04 ve Japonya’nın 5,14 katına çıktığını söylüyor. Hepsi küçülecektir. Hem bilanço küçülmesinin yaşanması hem de hızlı faiz artışının yıllarca sürmesi biraz zor.
Neden? Gelelim global büyüme tahminlerine. 2013 yılının 22 Mayıs günü Bernanke varlık alımlarına son vereceklerini söyledi ve ‘taper tantrum’ başladı. Ancak birkaç yıl boyunca sadece ‘sözlü yönlendirme’ oldu. Fed bilançosuna alınan kötü tahvillerin de hazine tahvillerinin de içeride itfa ettirileceğinin açıklanmasıyla piyasaları sadece zamanlama tahminleri yönlendirdi. Sonunda faiz artışları başladı; aynı zamanda bilanço küçülmelerine de sıra geldi. Şu an bakmaya çalıştığımız pencereden döngülerin (iş çevrimlerinin) 3-4 veya 7-9 yıllık olanları daha kısa dalgalanmalardan veya uzun dalgalardan daha ilgi çekici. Nitekim IMF’nin 2023’e uzanan son tahminleri –ki sürekli yenileniyor, yenilendikçe daha düşük global büyüme öngörülerine yer veriyor. Döngü zamanını tükettikçe hem toparlanma yaşanıyor hem de toparlanmanın kalan ömrü kısalıyor ve nereye kadar toparlanılabileceği daha açık hale geliyor. Burada iki önemli konu var.
Birincisi, faizler çok da fazla yükselemez. Nitekim Fed’in 2013 Şubat öngörüleri doğru çıksaydı ABD 10 yıllıkları iki yıldır yüzde 4,5’larda olmalıydı. ABD politika faizlerinin zaman/imkân varken artırılması gerektiği görüşü doğruysa esasen ‘şimdi artırılsın ki döngü aşağıya doğru bel verdiği zaman indirebilelim’ anlamına gelen bir doğrudur. Bilançolardaki kaçınılmaz daralmayla birlikte ‘aşırı sıkılaştırma’ söz konusu olabilir. Bu, Fed getiri eğrisine dayandırılan tezlerden değildir; farklı bir görüş. İkincisi, kanımca çok daha önemli olan, teknoloji döngüsüdür. Konu sadece Endüstri 4.0 falan değil. Çok daha ileri teknolojiler birikmiş durumda ancak ekonomik açıdan henüz yaygınlaştırılabilir değiller. Bunun nedenleri yatırılmış sermayenin amorti edilememiş olması olduğu kadar fosil yakıtların ekonomik ömrünün tam bitmemiş oluşu ve finans sektöründeki aşırı şişmenin yeni teknolojilerin yaygınlaştırılmasında gereken finans desteğinin tam olarak verilememesi. Büyüme dediğimiz şey global anlamda aynı şeyleri yeniden üretelim demek olmadığı için uygun yatırım ortamı düşük maliyet ve özellikle sermaye piyasalarına kaymaya ihtiyaç olacak. Otomotivde dizelin sonuna yaklaşılmaya başlanması bir örnektir. Herkes hibrid ve elektrikli araçlara geçileceğini görüyor; ancak ne zaman ve hangi hızda? Tarih bize ilk sanayi devriminin büyük sermayelerle değil küçük borçlarla ve İngiltere’de faizlerin Erken Modern Dönemin sonuna doğru –1750-1800 arası- ortalama yüzde 11’den yüzde 3’e düştüğü sırada gerçekleştiğini söylüyor. 2019’da değil belki ama 2020-21’de manzara netleşecek, global faizler de biraz aşağı gelebilecek.