Global ekonominin analizinde ve politika yaklaşımlarında farklılaşmalar
Fed Başkanı Yellen, politika faizinde bu yıl başlanacak artışların tedrici gerçekleşeceğini, bunun sebebinin ise reel denge faiz seviyesinin geçmiş ortalamasının (%1.75) çok altında, sıfır seviyesinde olmasını belirtmiş idi. Denge reel faizde beklenen yavaş yükselişe paralel olarak, Fed faiz artırımları da yavaş gerçekleşecek. Bu noktada da ekonomik görünüme ilişkin değerlendirme her veri akışına bağlı olarak yeniden yapılacak. Veriye bağlı karar mekanizmasının altı çiziliyor. Bu nedenle piyasalar açısından açıklanan verilere olan hassasiyetin arttığı bir dönem içindeyiz.
Bernanke de; blogundaki ilk yazısında, denge reel faiz oranlarının çok düşük seviyesine vurgu yaparken, sermaye yatırımlarına konu olan uzun vadeli reel faizlerin asıl belirleyicisinin, Fed’den ziyade, büyüme görünümü dahil ekonomik koşullar olduğunu, Fed’in bu faizleri belirleme gücünün ise geçici ve sınırlı olduğunu belirtiyor. Fed’in piyasadaki bu reel faiz dinamiğini gözlemlediğini ve kısa vadeli nominal Fed faiz oranını da bu gözleme dayanarak belirlediğini ifade ediyor. Mevcut koşullarda piyasadaki reel faiz çok düşük veya sıfır olduğu için, buna karşılık belirlenen fed faiz oranı da çok düşük.
Denge faiz seviyesi, tam istihdam ile uyumlu olan reel faiz seviyesini gösteriyor. Ancak bu oran, sabit bir seviye olmayıp, zaman içinde değişiyor ve merkez bankalarının kontrolü dışında olan parametreler tarafından belirleniyor. Örneğin Bernanke; hızla büyüyen bir ekonomide, sermaye karlılığının yüksek olabileceğinden, denge reel faiz oranının da yüksek olması beklendiğini belirtiyor. Tam tersi olarak, durgunluk içinde olan bir ekonomide, denge reel faiz seviyesi de düşüktür zira yatırım fırsatları daha sınırlıdır. Dolayısıyla reel faiz seviyesi konjonktürel ve doğrudan gözlemlenemediği için, ancak tahmin edilebilen bir parametre.
L. Summers da, bu yazıya cevaben kalıcı durgunluk (secular stagnation) fikrini yineliyor. Summers’a göre, kalıcı durgunluğun temel nedeni yatırımlara göre tasarrufl arın sürekli daha fazla seyretmesi ve piyasada gerçekleşen faiz oranlarının bu kronik tasarruf fazlasını ortadan kaldırmakta yetersiz kalması. Bunun temel gerekçesi ise, kısa vadeli nominal faizlerin %0’ın altına düşememesi; bu da kısa vadeli reel faizlerin yeterince gerilemesinin önünde bir engel. Bernanke; enflasyon hedefi %2’de inandırıcı ve erişebilir olduğu sürece, reel faiz oranlarının % - 2’ye kadar düşürülebileceğini öngörüyordu. Summers ise, durgunluk döneminde %2 enflasyon hedefinin çok uzun süre altında kalınabileceğini ve sonuç olarak reel faizlerin yeterince gerileyemeyeceğini savunuyor. Ayrıca Summers, kalıcı durgunluk tezine global olarak bakıyor. Hatta Avrupa ve Japonya’daki deflasyonist ortamın, bu ülkeleri, kalıcı durgunluğa, ABD’ye göre, daha fazla yaklaştırdığını belirtiyor.
Summers genişlemeci maliye politikasının uygulanmasını öneriyor. Buna örnek olarak; sıfır reel faizli kalıcı durgunluk konjonktüründe devlet borçlanmasının çok ucuzlayabileceğini ve yapılan kamu yatırımlarının düşük de olsa herhangi bir pozitif getirisinin o yatırımı gerçekleştirilebilir kılacağını vurguluyor.
Summers’a göre kronik tasarruf fazlasının olduğu koşullarda; para politikası, tasarruf-yatırım dengesini sağlamada yetersiz kalabiliyor. Kamu yatırımlarının artırılması ve özel yatırımların olabildiğince teşvik edilmesi gerekli. ABD ve Avrupa’ya baktığımızda, ABD’de toparlanma devam ediyor Avrupa’da ise deflasyonist ortam mevcut, ancak ECB aldığı nicel genişleme kararı ile enflasyon beklentilerini yukarı yönlü yönlendiriyor. Dolayısıyla, para politikası etkin kullanılabilir gözüküyor. Ancak, yatırımların durağan seyri, global ekonomide çok uzun süre görülen potansiyelin altında büyümeyi ve uluslararası kurumlar tarafından gelecek dönemdeki büyümelerin sürekli aşağı yönlü revizyonlarını getiriyor. Bu da kalıcı durgunluk tezinin en azından belirli bir süre için geçerli olduğuna işaret ediyor.