Global ekonomide Türk sanayinin yeri ve rekabet gücü

Serhat GÜRLEYEN
Serhat GÜRLEYEN GENİŞ AÇI sgurleyen@isyatirim.com.tr

Dünya ekonomisi son on yılda mal, hizmet ve sermaye hareketlerinin giderek serbestleştiği bir dönüşüm sürecinden geçti. Küresel sermaye,  bileşik kaplar misali, emeğin ucuz, büyüme potansiyelinin yüksek olduğu gelişmekte olan ülkelere kaydı. Ucuz iş gücü ve devasa ölçek ekonomisiyle Çin dünyanın en önemli  üretim merkezi  haline geldi..

İhracata dayalı bir büyüme modeli seçen, iç pazarını koruyan, sermaye hareketlerini vergiler ve yasaklarla sınırlayan, döviz kurlarına müdahale eden bu ülkeler küresel rekabette Türkiye'nin önüne geçtiler.

Üretimin küreselleşmesi Türkiye ekonomisinde sanayinin ve dış ticaretin yapısında önemli değişikliklere yol açtı. Gümrük birliği ve coğrafi yakınlık dolayısıyla son dönemde biraz gerilemesine rağmen Avrupa ülkeleri ihracat açısından en büyük ortağımız olmaya (%46) devam ediyor. İthalat tarafında ise Avrupa'nın ağırlığı azalırken Asya'nın payının arttığını görüyoruz. Ucuz emek ve geniş ölçek ekonomisi sayesinde oluşan cazip fiyatlar Türkiye'nin ithalatında Asya-Pasifik ülkelerinin payının artmasına, Avrupa ve Amerika'nın payının azalmasına yol açıyor. 

Daha önce mal ithal edilen Avrupalı ve Amerikalı şirketlerin üretimlerini Çin'e kaydırmaları ithalatın yapısındaki değişimin arkasındaki itici gücü oluşturuyor. Türk lirasının aşırı değer kazanması yüzünden daha önce yurtiçinden tedarik edilen bazı ara mallar yerine ithal girdi kullanılmaya başlanması bu süreci hızlandırıyor.

Türkiye'nin enerji hariç dış ticaret açığının ülkeler bazında incelenmesi durumu net bir şekilde ortaya koyuyor. 2009 yılında enerji hariç dış ticaret açığımız 13 milyar dolar düzeyinde. Çin ile olan dış ticaret açığımız 11 milyar dolar ile bu tutarın %87'sini oluşturuyor.  Asya-Pasifik bölgesi 22 milyar dolar ile enerji hariç dış ticaret açığımızın iki katına yaklaşıyor.

Dünya Ticaret Örgütü tarafından yayınlanan veriler 2008 yılına ait olmasına rağmen imalat sanayimizin dünya piyasalarındaki rekabet gücünü göstermesi açısından önemli bilgiler içeriyor.  Dünya piyasalarından yüksek pay aldığımız, hızlı büyüyen katma değeri yüksek yıldız sektörlere sahip değiliz. Tekstil, hazır giyim gibi yavaş büyüyen geleneksel sektörlerde  dünya piyasalarında göreceli olarak daha büyük bir paya sahibiz.  Buna karşı otomotiv, beyaz eşya gibi hızlı büyüdüğümüz ve katma değeri yüksek sektörlerde küresel ölçekte küçük kalıyoruz.

2008 yılı Dünya Ticaret Örgütü verileri Türkiye ekonomisinin tekstil ve konfeksiyon gibi katma değeri düşük alanlarda Asya'ya karşı pazar payı kaybettiğini, otomotiv gibi katma değeri daha yüksek alanlarda ise pazar payını hafif artırdığını gösteriyor. 

Dünya Ticaret Örgütü verileri Türk sanayicisinin küresel değer zincirindeki değişime başarılı bir şekilde uyum sağladığını ve ihracatını istikrarlı bir şekilde artırdığını gösteriyor. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne olan ihracatı 2009 yılında durgunluk nedeniyle %25 oranında geriledi,  buna rağmen ithalat pazarından aldığı payı %2,94'den %3,1'e çıkarmayı başardı. Ancak aynı dönemde Çin'in ihracatının yalnızca %13 oranında gerilemesi ve pazar payını %16'dan %18'e çıkartması orta vadede işimizin zorlaşacağını gösteriyor. 

İhracatın sektörler itibariyle dağılımına baktığımızda büyük şirketlerimizin küresel değer zincirindeki değişime uyum sağladıklarını buna karşı küçük şirketlerin zorlandıklarını görüyoruz. En büyük 500 sanayi şirketinin ihracatı içinde otomotiv, makine techizat gibi sektörlerin payının ağırlıklı olmasını olumlu buluyoruz.  Buna karşı ikinci en büyük 500 şirkette tekstil, konfeksiyon ve deri gibi katma değeri düşük sektörlerin payının yüksekliğini endişe verici buluyoruz.

Devam edecegiz…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Petrol şoku sonrası… 23 Eylül 2019
Ağlatma beni Arjantin… 02 Eylül 2019
Emin liman aranıyor… 26 Ağustos 2019