Gittikleri gibi gelecekler...

Serhat GÜRLEYEN
Serhat GÜRLEYEN GENİŞ AÇI sgurleyen@isyatirim.com.tr

 

FED’in  varlık alımlarını azaltacağı sinyali ile gelişmekte olan ülkelerde başlayan satış baskısı devam ediyor.  Küresel risk iştahına duyarlı Türkiye piyasaları gelişmekte olan piyasalardaki satış dalgasından payını fazlasıyla alıyor. 

MSCI Türkiye hisse senedi endeksi son üç ayda %22,3  gerileyerek  gelişmekte olan ülkelerin neredeyse üç katı değer kaybetti. Tahvil piyasasında durum daha iyi değil 10 yıllık devlet tahvili faizleri 300 baz puanlık bir artışla %9,2’ye yükseldi. Gelişmekte olan ülke piyasalarında Mayıs ortasında başlayan satışlar haklı bir gerekçeye dayanıyor. Sermaye hareketlerinin görece serbest olduğu son 25 – 30 yıllık  dönemde FED tarafından yapılan parasal sıkılaştırmalar gelişmekte olan ülke piyasalarında ağır kayıplara yol açtı.

Kısa vadede piyasaların yönü konusunda piyasa profesyonelleri hem fikir. Geçtiğimiz iki hafta içinde dört ileri gelen uluslararası yatırım bankası  Türkiye piyasaları için satış verdi.  Borsa İstanbul’un %66’sı,  euro tahvillerin %50’si,  devlet iç borçlanma senetlerinin %27’si yabancı yatırımcıların elinde olduğu için kısa vadede yönün aşağı yönlü olması kaçınılmaz.

Asıl önemli olan orta vadede ne olacağı.  Bu sorunun cevabına göre yatırımcılar zararını sineye çekip gitmeye veya oyuna devam etmeye karar vermeli.  Bizim görüşümüzü biliyorsunuz.  Gelişmekte olan ülkeler genelinde ve Türkiye özelinde hakim olan satışlara rağmen gerek Borsa İstanbul için, gerekse  devlet iç borçlanma senetleri ve euro tahviller için AL tavsiyesi verdik. İyimserliğimizin arkasında iki temel gerekçe var: (i) Piyasaların FED’in verdiği mesajı yanlış anladığına inanıyoruz. (ii) “Cari açığı ve finansman açığı yüksek ülkelerin satılması”  ezberine katılmıyoruz.

FED ile başlayalım.  Varlık alımlarının azalması parasal sıkılaşma anlamına gelmiyor. FED ABD ekonomisinde güçlü büyüme devam ederse parasal genişlemenin yavaşlayacağı ve duracağı mesajını veriyor.   FED’in  son beş yılda piyasalara verdiği  likiditeyi  menkul satışları yoluyla çekmesini beklemiyoruz.  Enflasyon riskinin olmadığı bir konjonktürde mevcut pozisyonların itfa ettirilerek borcun kısmen parasallaştırılacağına  ve doların  güçlenmesinin engellenmeye çalışılacağına inanıyoruz.

Gelelim “cari açığı yüksek ülkelerin kırılganlığı” görüşüne.  Gelişmekte olan ülkelere yönelik risk iştahı ne zaman bozulsa uluslararası yatırım bankaları tarafından benzer  raporlar  yayınlanır.  Cari açığı ve finansman açığı yüksek olan piyasalara SAT tavsiyesi verilir.  Bu ülkelerin ekonomi yönetimlerine paralarının değerini korumak için şok faiz artışları önerilir.  Cari fazla veren, yüksek tasarrufu  ve yüksek rezervleri  olan ülkeleri “sağlam”, Cari açık  veren, tasarruf oranı ve rezervleri  düşük olan ülkeleri  “zayıf” olarak sınıflandıran bu yaklaşıma katılmıyoruz.

Türkiye için “sağlam” veya “zayıf” şablonları yerine Nassim Taleb’in son kitabında  yaptığı “antifragile” “kırılgan olmayan” “dirençli”  tanımlamasının  daha uygun olduğuna inanıyoruz.  Nassim Taleb son kitabı Antifragile ‘da  belirsizliğin yüksek olduğu günümüz dünyasında dıştan gelen şoklar karşısında esneyebilen, hatalarından ders alan,  öğrenebilen ve kendini değiştirebilen esnek sistemlerin sağladığı avantajlara vurgu yapıyor.

Bize ayrılan yerin sonuna geldiğimiz için  Türkiye ekonomisinin esnekliğinin ve değişim gücünün sağladığı yatırım fırsatlarını önümüzdeki işleyeceğiz. Yabancılar satıp gittiği için mağdur olan yerleşik yatırımcılarımız için, Atatürk’ün  bir sözünden çıkarak “gittikleri gibi gelecekler” diyerek bitiriyoruz.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Petrol şoku sonrası… 23 Eylül 2019
Ağlatma beni Arjantin… 02 Eylül 2019
Emin liman aranıyor… 26 Ağustos 2019