Girişimciliğin hukuki boyutu
Son zamanlarda teknoloji, inovasyon, girişim, mevcut girişimcilik ve yatırımcı ekosistemleri, kamu-sanayi-üniversite iş birliği, start-up ve spin-out şirketlerden bolca bahsettik. Tabii, bunların önemli bir hukuki boyutu da var.
Bu konuların genel anlamdaki hukuki boyutu, yürürlükteki mevzuat. 2001 yılında yürürlüğe giren Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nu, 2008 tarihli Araştırma, Geliştirme ve Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ve ilgili ikincil mevzuat izledi. Bu kanunlarda, Ar-Ge çalışmaları ve girişimciler lehine çok çeşitli destek, indirim, istisna ve teşvik düzenlemeleri yer alıyor. 2013 yılında yürürlüğe giren ve melek yatırımcıları bireysel katılım yatırımcıları adı altında düzenleyen Bireysel Katılım Sermayesi Hakkında Yönetmelik ile 2017 sonunda bir torba yasa ile Sermaye Piyasası Kanunu’na girerek nihayet mevzuatımızda kendine yer edinen kitle fonlaması (crowdfunding) düzenlemeleri de çeşitli yatırım modellerinin hukuki zeminini oluşturdu. Geçtiğimiz 20 yılda Ar-Ge faaliyetleri ile girişimcilik ve yatırım ekosistemlerinin hukuki çerçevesi çizildi ve bu alanlardaki faaliyetleri destekleyen hukuki düzenlemeler halen geliştiriliyor.
Girişimciliğin bir diğer hukuki boyutu ise girişimcilerin ve yatırımcılarının ihtiyaç duydukları hukuki destek. Bu noktada devreye Borçlar Hukuku, Ticaret Hukuku, Fikri Mülkiyet Hukuku, İş Hukuku, Rekabet Hukuku, ayrıca varsa söz konusu girişimin faaliyet göstereceği sektörü düzenleyen hukuk alanı, örneğin Bilişim veya Enerji Hukuku, giriyor. Son yıllarda, girişimcileri ilgilendiren bu kümenin yeni bir hukuk dalı oluşturduğu söyleniyor ve bu dal “Start-up Hukuku”, “Girişim Hukuku”, “Girişimcilik Hukuku” gibi isimlerle anılıyor. Start-Up’ların ihtiyaç duyduğu hukuk hizmetlerinin kümelendiği hukuk alanlarının topluca yeni bir hukuk dalı oluşturması akla yatmıyor ancak bunun yeni bir çalışma alanı oluşturduğu pekâlâ söylenebilir. Nasıl ki birleşmeler ve devralmalar ile genel şirketler hukuku bugün yoğun olarak başvurulan spesifik çalışma alanlarıysa, girişim hukuku da ayrı bir alan olarak veya bu alanların altında konumlandırılarak düşünülebilir.
Bir fikrin ticari kazanç sağlayacak bir işe dönüştürülmesinde, kurucunun bu fikir üzerine kafa yorduğu veya kurucuların aralarında bu fikri tartıştığı ilk andan başlayarak, yatırım alma aşamalarında ve sonraki safhalarda daima birtakım hukuki sorular gündeme geliyor: Bu fikrimi hayata geçirmemin önünde yasal bir engel var mı, böyle bir iş mevzuata uygun mu? İnternette gezinirken, fikrimi çıtlattığım bir yatırımcı adayının atı alıp Üsküdar’ı geçtiğini görürsem ne olacak? Projemi nasıl koruyabilirim? Ya tasarımım çoktan başkası adına tescil edilmişse? Sermaye şirketi kurmalı mıyım, kurmalıysam hangi tür şirket kurmalıyım? Bu en basit, temel (fakat hayati önemdeki) sorulardan başlayarak, giderek, kurucular arasındaki ortaklık şartları, görüşülen yatırımcıya münhasırlık tanınıp tanınmaması, yatırımcı girmesi durumunda yönetim kontrolü mekanizmaları, ilk tur yatırımcı ile ikinci tur yatırımcı arasındaki menfaat dengesi, ortaklıktan çıkış şartları, -Facebook filmi (The Social Network) sayesinde tüm dünyanın bir anda vakıf olduğu bir teknik bilgi olarak- sermaye artırımı durumunda ekonomik açıdan daha güçsüz ortağın pay oranında meydana gelebilecek azalma, veto hakları, bilgi edinme hakları, satın alma veya satmaya zorlama hakları ile pay devirlerine ilişkin diğer haklar, ticari sırlar, rekabet yasakları gibi, hem start-up’ın hem start-up’ı kuran girişimcilerin hem de onlara yatırım yapanların ekonomik geleceklerini kritik şekilde etkileyebilecek konuların çözülmesi gerekiyor.
Start-up’ların hukuki hizmet ihtiyaçları bazı açılardan kendilerine has oluyor. Zaten belli bir riski üstlenerek, bir işe girişen start-up’ların finansal harcama önceliği çoğu zaman hukuki hizmetler olmuyor. Bu sebeple start-up’lar daha az maliyetli, daha pratik hukuki çözümler arzu edebiliyorlar. Bununla birlikte, ancak bir hukuki problemle karşılaşınca hukuk desteği almak, artık çok iyi bilindiği üzere düşülebilecek en temel, bazen ise telafisiz bir hata. Start-up’ların kurucuları ise genelde iyi eğitimli, genç nüfus olduğundan önleyici hukuk hizmetleri alma konusunda oldukça bilinçli olduklarını görüyoruz.