Girişimcilerimizi neden tanımıyoruz?
Türkiye alem bir ülke. Kendi girişimcilerini tanımıyor. Bakın etrafınıza şu kadar büyüdük, bu kadar ihracat yaptık diye herkes konuşuyor. Ama bu büyümenin nereden kaynaklandığına fazla takılmıyoruz. Girişimcilerimizi tanımıyoruz. Ne iş yaptıklarına da çok fazla bakmıyoruz. Ne zorluklarla iş yaptıkları konusunda ise hiç bilgi sahibi değiliz. Biz onların kapalı kapılar ardında siyasetçilerle al takke ver külah malı götürdüklerine inanmaya meyilliyiz. Öyle zorluklar içinde başarıya koştuklarına asla inanmayız. Hele hele öyle kahraman filan olduklarına asla itibar etmeyiz. Kahraman asker olur, ne bileyim dini öder olur; ama asla girişimci kahraman olamaz diye düşünüyoruz, bana kalırsa. Hata ediyoruz.
Türkiye ekonomisi artık özel sektöre dayalı olarak büyüyor. Ama kim ne yapıyor da bunlar oluyor diye ilgilenmiyoruz. Bakın suç işleyenler hakkında sayfa sayfa bülten yayımlıyoruz. Ama başarı hikayeleri konusunda toplum olarak derin bir suskunluk içindeyiz. Halbuki Türkiye’nin girişimcilerin başarı öykülerine ihtiyacı var. Başarıyı tekrarlayabilmenin yolu onu kutlamayı bilmekten geçiyor. Kabul edelim, biz başarıyı kutlamayı bilmiyoruz. Ben TOBB’un Türkiye 100 programını bu nedenle seviyorum. Her yıl Türkiye’nin en hızlı büyüyen 100 şirketini seçip tanıtıyorlar. Bu yılın birincisi Reysaş web tabanlı bir lojistik firması. 2010-2012 arasında, yıllık ortalama yüzde 7417 büyümüş.Kurucuları 30’lu yaşlarının başında şirketlerini kurmuşlar, şimdi 40’lı yaşlarının başındalar. Bence onları daha iyi tanımaya ve tanıtmaya özellikle şimdi ihtiyacımız var. Gelin bakın neden?
Girişimcileri üç nedenle daha iyi tanımamız gerekiyor. Birincisini yukarıya yazdım: Türkiye ekonomisi artık ağırlıkla özel sektöre dayalı bir ekonomi. İstanbul Sanayi Odası ilk 500 şirket listesi 1979 yılından beri yayımlanıyor. İSO 500 içinde üretimden satışlara bakarsanız, 1980’lerin başında kamu kesiminin payı yüzde 50’lerdeymiş. Şimdi yüzde 5’lere geriledi.Şirketler kesiminde işler iyi gidiyorsa, Türkiye ekonomisinde de işler iyi gidiyor. Bunun için öncelikle iş dünyasında dinamizmi canlı tutmak gerekiyor. Yeni girişimcileri teşvik etmenin ilk yolunun ben bir önceki girişimcilerin başarılarını kutlamak olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin tempolu büyüyebilmek için, iş dünyasından çıkan kahramanlara, doğru rol modellere ihtiyacı var. Bu ilk nokta.
İkinci olarak, son dönemde memlekete yönelik doğrudan yabancı yatırımlarda bir yavaşlama var. Halbuki doğrudan yabancı yatırımlar kronik cari işlemler açığımızın finansmanı için çok önemli. Yıllık 1 milyar dolarlık yabancı doğrudan yatırım düzeyinden aylık 1 milyara geçince nasıl sevinmiştik? Şimdi bunu nasıl devam ettirebileceğimiz üzerine düşünmemiz gerekiyor. Doğrudan yabancı yatırımlardaki azalmanın elbette uluslararası konjonktürle bir alakası var.TCMB Ödemeler Dengesi raporları bu konuyu anlatıyor. Ona yapacak bir şey yok. Onlar karar alıyor, biz sonuçlarına katlanıyoruz. Parasal genişleme dönemi bitiyor. 2008 küresel krizinin bizim gibi ülkeler için getirdiği likidite bolluğu artık olmayacak. Mart 2014 sonrası parasal sıkılaştırma başlar derseniz, biz burada etkisini Şubat’tan itibaren hissetmeye başlarız. Portföy yatırımcıları fiyatı ehvenken merkez ülkelerin finansal varlıklarını satın almak isteyecekler. Herkesten önce en ucuz ben alayım derken, hadisenin zamanlamasını bugüne doğru çekiştirecekler. Mecbur böyle olacak. Ama bu azalan doğrudan yabancı yatırım işinde, memleketin yaklaşık otuz yılda oluşan pozitif uluslararası imajını Gezi olayları sırasında yerle yeksan etmiş olmamızın da bir etkisi var. İşte bakınorada pozitif Türkiye imajının taşıyıcısı olan girişimcilerimizin sağ ve salim olduklarını yedi düvele gösterebiliriz. İstanbul ve Ankara kadar Gaziantep ve Hatay’da da o girişimci ruhun ve tempolu büyüme azminin değişmediğinin altını çizebiliriz. Bana sorarsanız, sürecin asıl taşıyıcılarını isim isim bilmek, öykü öykü belleyip anlatmak hiç bu kadar önemli olmamıştı. Girişimcilerimizi tanımak için alın size bir neden daha.
Üçüncü olarak, artık destekleyebilmek için girişimcilerimizi yakından tanımamız gereken bir noktadayız. Bugüne kadar girişimciliği özendirmek deyince, girişimcinin cebine tek seferlik para koymak esastı. Bir nevi bahşiş gibi. Şimdi “gel bana ortak ol, riskimi paylaş” diyen bir yeni girişimci nesil geliyor. Girişimcilik konusunda en ciddi çalışmaları ise Hazine yapıyor. Melek yatırımcılardan, fonların fonuna destek sisteminin altyapısı inşa ediliyor. Sağa sola para savurmak yerine ortaklık için sağlam bir altyapı oluşturulmaya çalışılıyor.Onlara ortak olacak olanların öncelikle onların kim olduğunu tanıması gerekiyor. Öyle ya da böyle girişimcilerimizi tanımamız gereken bir döneme giriyoruz.
Girişimci, taşın içindeki heykeli hepimizden önce görüp, ortaya çıkartan heykeltıraş gibidir. Son derece değerlidir. Her girişimcinin öyküsü bir kahramanlık destanıdır. Ve öyle anlatılmalıdır. Ben Türkiye 100 şirketlerinin öykülerini bilmek istiyorum. 2010-2012 arasında yüzde 2000’lerde büyüyen Türkiye’nin ilk 10 şirketini kuranları tanımak istiyorum.