Girişim sermayesinde yatırımı başarısız kılan faktörler

Hilmi DEVELİ
Hilmi DEVELİ EKONOMİDE SATIR ARASI [email protected]

 
 

Due diligence, girişim sermayesi yatırımlarının başarısız olmasına yol açabilecek ana unsurları en baştan ortadan kaldırmayı hedeflemekle birlikte girişim sermayesi yatırımlarında başarısızlıklar yokumudur?
Elbette vardır, genel resim içerisinde bekleneni vermeyen yatırımlar hem ülkemizde hem de uluslararası örnekler içerisinde görülebilir.

Girişim sermayesi yatırımlarının başarısız olanlarının ortak noktalarından biri; ülkemizde kayıt dışı ekonomi kronik bir sorundur, bunun mikro ölçekteki yansıması şirketlerin birden çok muhasebe yapması ve farklı makamlara farklı rakamları sunması gerçeğidir.
Girişim sermayesi yatırımcıları "gerçek" rakamlara ulaşırken kayıtlı ve kayıtsız faaliyetleri birlikte göze alabilecek durumda değildirler.

Bu yönüyle, yatırım yapılacak olan şirketin fiili finansal durumunun bağımsız uzmanlar tarafından tespiti başlangıç çizgisini çizmek için gerek şart bir durumdur.
Başarısız olan bazı yatırımlarda kayıt dışı hesapların gerçekliğinin yatırım yapan şirket tarafından sorgulanmadan kabul gördüğü ve bunun ışığında hem yatırımın yanlış fiyatlandığı hem de şirketin ihtiyaçlarının ve pazardaki konumunun yanlış konumlandırıldığı görülmektedir.

Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi yeni TTK rehberliğinde, ileriki aşamalarda girişim sermayesi ortaklığı arayışında olacak şirketlerimiz, çok daha önceden finansal raporlamalarını kurumsal ve gerçeği mümkün olduğunca yansıtır şekilde kurgulamalarıdır Diğer bir başarısızlık alameti, yatırımcının derin bilgi sahibi olmadığı bir sektörde, önündeki yatırımın oluşturduğu dar bir çerçeveden bakarak dört- beş yıllık projeksiyonlar yaparak önemli ticari yanılgılarla yatırıma başlamalıdır.

Günümüzde ürün ömrü olarak tanımlanan ve ekonomik literatürde yerini bulan kabul görmüş yaklaşımlar hızla değişen ve ikame yöntem ve ürünlerin inanılmaz hızla gelişip ortaya çıkması ile vücut bulan yeni ekonomik düzen gerçeklik altında ezilmektedir.
Rekabet ve ikame dinamikleri global rekabete açık ürünlerde şirketler daha kapasite oluşturan yatırımlarını tamamlamadan değişmektedir.
Örneğin, güneş enerjisi teknolojileri; bu alanda verimlilik artışı ve yeni teknoloji oluşumu o kadar inanılmaz bir hızla gerçekleşmektedir ki son bir yıl içerisinde teknoloji %70 ucuzlamış verimlilik neredeyse iki katına çıkmıştır.

2010 yılında eski teknoloji ile panel üretmek üzere kurulan ve 2011 sonunda üretime başlayan bir şirketin akıbeti ne olabilir?
Bu şekilde yatırım yapılacak şirketin faaliyet alanı hakkında çok ayrıntılı bir çalışma yapılması gerekliliği ortadadır.

Bu sebeple girişim sermayesi yatırımcılarının belli sektörlere odaklanması ve bu alanlarda özellikli bilgi (knowhow) sahibi olmalarının önemine dikkat çekmek isterim.
Diğer bir konu ise hukuki perspektifi içermektedir.
Bu konu ülkemizde belli sektör ve faaliyet alanlarında kendine özgü ilave komplikasyonlar içermektedir.

Bunlara değinmeden önce, ülkemizde özellikle belli sektörlerde resmi faaliyet izinleri (sağlık, enerji, eğitimÖvs başta olmak üzere) büyük önem taşımaktadır.
Süresi geçmiş izinler, henüz kesinleşmemiş ruhsatlar ile yola çıkılarak girişim sermayesi yatırım kararı alınması çok gerçekçi olmayacaktır.

Keza ülkemizde özellikle enerji alanında, tüm izinlerin olmasına rağmen ilerleyen aşamalarda açılan bazı davalarda geriye dönük olarak ruhsatları iptal etmeye ya da ÇED raporlarını geçersiz kıldığı sonuçlar görülmekte, inşaata başlarken verilen izinlerin inşaatın ortasında iptal edildiği durumlarla da sıkça karşılaşılmaktadır.

Bu özellikle uluslararası yatırımcıların fiili durum kadar ileride ortaya çıkabilecek hukuki riskleri de senaryolandırmaya çalışmaya yönlendirmiştir.

Her halükarda, yatırım yapılan şirketin faaliyetlerini yürütmesi için hukuki bir engelin olmadığının ortaya konması başlangıç aşaması için kritik bir husustur.

Finansal tabloları bağımsız denetimden geçmiş, ticari analizi cesaret verici dinamiklere işaret eden, hukuki olarak hiçbir sorunu görünmeyen durumlarda başarısızlığa yol açabilecek ana unsur "insan faktörü" olarak ortaya çıkmaktadır.

"Ortaklık kültürü ", bazen küçümsenmekle birlikte aslında şirketlerine finansal yatırımcı ortak alan kişiler için en önemli konudur.

Kurumsal bir ortak ile çıkılan yolda, hesap verilebilirlik (accountability), ölçülebilirlik (measurability), ve her kararın savunulabilir temellere dayanması zorunluluğu en temel gereklilikler olarak ortaya çıkmaktadır.

Bu konuda anlayış sahibi olmayan ortaklar, finansal yatırımcı ortakları ile yakın zamanda beklenmedik gerginliklerin ortasında bulabilmektedirler.

Tarafların etkin iletişim kuramadığı her durum ise nihayetinde başarısızlığa yol açmıştır. Ortak kültürünün ötesinde, ortağının (iki taraf için de geçerli olmak üzere) yetilerinin ve niyetlerinin gerçeğin dışında algılanmış olması ve ortaklığın gerçeği yansıtmayan beklentiler ve görev paylaşımı üzerine oturması tarafları kısa sürede yolda bırakan bir başka husustur.

Uzun vadeli yatırım perspektifi, yatırım süresince ortaklığın şart ve koşullarını değiştirmenin zorluğu, yola çıkarken yapılan yanlış öngörülerin yol açabileceği yüksek ve geri dönülmez zarar potansiyeli ışığında girişim sermayesi yatırımı oldukça teferruatlı bir çalışma ve yaklaşım ile başlamaktadır.
Mevcut bir kaynağı yatırıma yönlendirmek ve şirket hissesi satın almak en kolay yoldur.
Asıl önemli olan bu hisseleri hissedarlar ve hatta tüm paydaşlar için değer yaratarak zamanı geldiğinde yeni yatırımcılara devir (Exit ) edebilmektir.
Girişim sermayesinin hangi perspektiflerden, hangi ölçütlerle başarısını ölçüldüğünü önümüzdeki hafta da değerlendireceğim.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar