Gidiş pek o yönde değil

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ dunyaweb@dunya.com

Hemen her gazetemizde eğitim-öğretim konularında haberler olmakla birlikte, özellikle yükseköğretimimizle ilgili haberler gerek kapsam, gerek miktar olarak sınırlıdır. Bunda şaşılacak bir şey yok. Öğretimin her düzeyini yönlendiren ortak dert, çocuklarımızı bir yere"sokabilmek." Dolayısıyla, bu kurumların ne yaptığı, işini iyi yapıp yapmadığı, daha iyi nasıl yapacağı konuları gündemimize girmeye fazla fırsat bulamıyor. Halbuki geleceğe iyi hazırlanmak istiyorsak, mutlaka üzerine eğilmemiz gereken konuların başında öğretim gelmektedir. Her öğretim düzeyinde sorunlar var. Bunların bir kısmı birbirine benziyor, bir kısmı farklı.

Ülkemizde eğitim-öğretimi yönlendirenler her zaman tek tip-merkezcil bir yaklaşımı benimsemişlerdir. İlköğretim için bu isabetli olabilir. Ancak farklılaşmanın gerektiğini ortaöğretimden itibaren sorunlar başlıyor. Yükseköğretimde iyice yoğunlaşıyor. Geçen hafta basında pek az yer alan bir haberden başlayarak ne demek istediğimi anlatmaya çalışayım. YÖK bütün üniversitelerimizde bölüm esasına göre öğrenci alınmasını karara bağlıyormuş. Bilindiği gibi, üniversiteye giriş için başvuran öğrenciler çoğunlukla bir fakültenin bir bölümüne girmek için başvuruyorlar. Başta Sabancı iki, üç vakıf üniversitesi ise fakülte temelinde öğrenci alıyor, genelde iki yıl süren ortaköğretimden sonra öğrenciler gitmek istedikleri bölümleri, programları seçiyorlar. Bu sistemin üstün tarafları var. İlkin, öğrenci ne olduğunu iyi bilmediği bölümler arasında bir tercih yapmak yerine, iki yılın sonunda daha bilinçli tercih yapabiliyor. İkinci olarak, sevdiği ve kabiliyetlerine daha uygun düşen bir alana yönelebiliyor. Daha mutlu ve başarılı olabiliyor. Üçüncü olarak, tercihler o sırada çalışma alanında daha çok talep edilen uzmanlık alanlarına doğru kayıyor. Toplumun, ekonominin ihtiyaçları ile öğretim sisteminin ürünleri arasında bir denge kuruluyor. Görebildiğim kadarıyla, bu sistemi mümkün olduğunca yaygınlaştırmamız yerinde olur ama gel gör ki, yapılanlar tam aksi istikamette. Nedeni farklılığa, yeniliğe kapalılık.

Biz bütün yükseköğretimi aynı kalıba sokmaya çalışmakla ciddi bir yanılgıya düşüyoruz. Örneğin, meslek yüksekokulları sistemini üniversitelerin bir parçası olarak geliştirmeye çalıştık. Ortaya mesleki öğretimden çok akademik öğretim veren, mezunlarının tek derdinin dört yıllık öğretime geçmek olduğu bir sistem çıktı. Üniversite öğrenimini tam zamanlı bir faaliyet olarak tanımladık, kişilerin ders kredisi biriktirerek daha uzun bir süre sonunda diploma almasına imkan yaratmadık, böylece bir yandan üniversite giriş sınavlarını ölüm kalım meselesine dönüştürürken, diğer yandan hiç istemediği alanlarda öğrenim gören gençler yarattık. Piyasanın talep etmediği alanlarda eleman yetiştirirken, talep edilen alanları boş bıraktık.

Burada birkaç paragraf çerçevesinde kapsamlı sorunları dile getirmek, çözümler önermek mümkün değil. Gelişen, karmaşıklaşan sosyo-ekonomik yapımız yeni ihtiyaçlar doğuruyor, yeni sorunlar üretiyor. Bunlara tek tip-merkezcil yaklaşımlarla cevap vermek, çözüm üretmek mümkün olmadığını vurgulamak istedim.. Esnek, deneylere açık bir yaklaşım benimsemeliyiz. Oysa gidiş pek o yönde değil.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019