Gıda enflasyonunu anlamak için kırsalın doğru analizi şart
Ekonomi yönetimi, analistler, üniversiteler, medya her ay gıda fiyatlarının enflasyonu artırıcı etkisini tartışıyor. Yapılan analizler, önerilenler sorunu çözmüyor. Çünkü genellikle sonuç üzerinden yani fiyat odaklı analizler yapılıyor.
Fiyat odaklı analizler ve çözüm diye sunulan öneriler sadece bir kesiti oluşturuyor. Gerçeği yansıtmıyor. Son günlerin tartışılan iki ürünü soğan ve patatesin fiyatının yükselmesi herkesi şaşkına çevirdi. Fiyatın yüksek olması "spekülatörlerin işi" olarak açıklanıyor. Spekülatör sözleri ile gerçeğin üstü örtülüyor. Spekülatörler yok mu? Elbette var. Bu konunun sadece bir boyutu.
Kaldı ki, piyasada spekülasyonu önlemek de ülkeyi yönetenlerin görevi değil mi?
Fiyat artışının gerçek nedenleri çok farklı. Üretimden başlayarak tüketiciye kadar olan zincirin hemen her halkasında ciddi sorunlar var. Siz sadece zincirin son halkasına bakarsanız gerçeği göremez ve sorunu çözemezsiniz. Zincirin ilk halkası olan üretimden başlamak gerekiyor.
Çiftçi profili değişiyor
Tarımsal üretimi gerçekleştiren üretici, çiftçi profilinde 1980 yılından bu yana çok önemli değişiklikler oldu. Aklınızdaki üreten çiftçi profili artık yok. Her şeyden önce, çiftçilik mesleğini severek sürdürenlerin sayısı azaldı. Fırsatını bulan kente göç ediyor. Oğlunu, kızını devlet dairesine veya özel sektörde bir işe yerleştiren çiftçi, "oğlum veya kızım hayatını kurtardı" diyor. Yani çiftçilik kurtulmak gereken bir iş olarak görülüyor.
Her şeye rağmen üretim yapmak isteyen çiftçi yüksek girdi maliyetleri nedeniyle üretim yapmakta zorlanıyor. Çiftçi, ürettiği ürünün maliyeti ile fiyatı karşılaştırdığında çoğu zaman para kazanamadığı için zarar ediyor ve zarar ettiği için mutsuz. İlk fırsatta tarımdan çıkmaya, üretimden kaçmaya çalışıyor.
Geleneksel çiftçilik büyük ölçüde tasfiye oldu. Bugün birçok köyde gençler bir yana, orta yaş grubundan bile kimse kalmadı. Kırsalda kalanlar ya emeklilik sonrası köye dönenler veya çaresizlikten köyde kalan yaşlı nüfus. Emekli ve yaşlı nüfus verimli üretim yapamıyor.
Bir bölümünün iyi kötü bir emeklilik geliri var. Geliri olmayanlara devlet sosyal yardım veriyor. Dolayısıyla üretim yapmaları değil, üretmemeleri teşvik ediliyor. Bu kesim üretimden koparken bir yandan da tüketici konumunda.
Artık köylerde bile pazar kuruluyor. Köyde yaşayanlar, şehirden köye dönenler gidip pazardan alış veriş yapıyor. Yani üretim yapmasını beklediğimiz kırsaldaki insanlar da biz kentliler gibi pazardan meyve-sebze alıyor. Bu, kırsaldaki nüfusun önemli bir bölümünü oluşturuyor.
Köyde yaşlanan veya emeklilik sonrası yaşamını sürdürenler aynı zamanda oradaki toprağın sahibi. Yani, verimli topraklar üretim yapamaz durumdaki köylülerin elinde. Genellikle tutucu olan bu kesim toprağını boş bırakıyor. Üretim yapmasa da kiralama veya satma yoluna gitmiyor.
Girişimci köylüler
Kırsalda yaşlanan nüfus ve üretimsizlik tarımsal alanların ciddi oranda boş kalmasına neden oluyor. Dolayısıyla üretim düşüyor. Ülke nüfusu artarken tarımsal üretim yapanların sayısı azalıyor.
Kırsalda yaşanan bu olumsuzlukları değerlendirmek üzere son yıllarda ortaya çıkan ikinci bir çiftçi grubu var. Dünyada ve Türkiye'de tarımsal üretimin, gıda talebinin artışını görerek bu alana yatırım yapan girişimciler. Bu grup homojen bir yapıya sahip değil. İyi okullarda okuyup işletme mantığı ile tarıma yatırım yapanlar da var. Şehir yaşamından sıkılıp dededen kalma toprakları değerlendirmek için kırsala dönüp tarımsal üretim yapanlar da var. Milyonlarca liralık kredi ile yatırım yapanlar da var. Kentteki gıda terörüne isyan ederek küçük çaplı da olsa organik üretim yapanlar da var.
Genellikle maliyet-kar hesabı yapan, teknolojiye yatkın, ölçek ekonomisine uygun üretim yapan bu girişimciler dünyadaki gelişmeleri yakından izliyorlar ama tarımı çok fazla bilmiyorlar. Bu nedenle istenen verimliliğe ulaşmaları zaman alıyor. Ayrıca, ürünlerini ucuza satmamak ve daha katma değerli ürüne dönüştürmek için tarımsal sanayi yatırımı da yapıyorlar. Bu kadar çok yatırımı bir anda sürdüremeyip zarar edince sektörden çekiliyorlar.
Girdi maliyetleri plansızlık ve ithalat…
Geleneksel üretim yapan küçük aile işletmelerinin de, geniş alanlarda üretim yapan girişimcilerin de ortak sorunları var. Yüksek girdi maliyetleri, tarımsal üretimde plansızlık, tarım politikalarındaki tutarsızlık ve ithalat baskısı en başta gelen sorunlar.
Tarımsal üretim yapan herkes için girdi maliyetleri çok yüksek. Bitkisel üretimde temel girdilerden mazot, gübre, tohum, zirai ilaçta Türkiye dışa bağımlı. Bunlar büyük oranda ithalatla karşılanıyor. Dövizdeki artışa bağlı olarak fiyatı sürekli artıyor. Ayrıca bu girdiler üzerindeki yüksek vergiler nedeniyle çiftçi, dünyanın en pahallı girdi fiyatları ile üretim yapmak zorunda kalıyor.
Hayvancılıkta da girdilerin önemli bölümü ithalatla karşılanıyor. Hayvancılık yapmak için gerekli olan hayvan materyali büyük oranda ithalatla karşılanıyor. Süt hayvancılığı yapılacaksa damızlık, besicilik yapılacaksa besilik dana ithal ediliyor. Hayvan fiyatı yüksek. Mera alanlarının daralması, ot veriminin düşük olması ve fabrika yemine dayalı hayvancılığın benimsenmesi nedeniyle yem hammaddesinin yüzde 50'den fazlası da ithalatla karşılanıyor.
Hem bitkisel hem de hayvansal üretimde girdi bazındaki bu dışa bağımlılık üretimi olumsuz etkilerken bir yandan da birçok ürünün ithal edilmesi, üretimin önündeki en büyük engel. İthalata dayalı politika ile, üretici üretimden koparılıyor.
Birçok olumsuzluğa rağmen üretimi sürdürenlerin ise, girdi maliyetlerinin yanı sıra, işçilik, pazarlama ve fiyat başta olmak üzere pek çok sorunla karşı karşıya kalıyor. Uygulanan tarım politikaları ve dış ticaret politikaları üretimi desteklemekten çok ithalatı destekleyici olması üretenlerin aleyhine bir yapının oluşmasına neden oluyor.
Neler yapılmalı?
*Kırsaldaki değişimi çok kısa vadede düzeltmek mümkün olmayabilir. Ancak, yeni dönemde üretim odaklı yeni politikalarla gıda fiyatlarındaki artış önlenebilir. Bunun için öncelikle yüksek girdi maliyetlerini düşürecek, çiftçinin para kazanabileceği üretim politikasının benimsenmesi ve bunun kamuoyuna açıklanması gerekir.
*İthalat bağımlılığını azaltacak ve zamanla sonlandıracak önlemlerin alınması şart. Destekleme politikasının üretim planlamasını sağlayacak şekilde yeniden düzenlenerek uygulanması sağlanmalı.
*Yerel yönetimlerin tarımla bağı kurularak üretimden tüketime kadar olan zincirde hem üreticiyi destekleyen hem de tüketiciyi koruyan modeller benimsenmeli. Bunun için çiftçilerin kooperatifleşerek güçlerini birleştirmeleri teşvik edilmeli. Tire Süt Kooperatifi ve benzer örnekler çoğaltılmalı. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin uyguladığı "İzmir Modeli" siyasi görüş ön yargısı bir yana bırakılarak ülke genelinde uygulanmalı.
*Kısacası tohumdan başlanarak son tüketiciye kadar olan tarım ve gıda zincirinin her halkasında sorunların tespiti, çözüm önerileri ve bunun için zorunlu olan yapısal reformların yapılması gerekiyor.
*Özetle, kırsalda yaşanan değişim gıda fiyatlarının artışındaki en önemli neden. İşin kaynağına inmeden, sorunları doğru tespit etmeden çözüm bulmak mümkün değil. İthalatla fiyatların düşmeyeceği gerçeği görülmezse her ay gıda fiyatlarındaki artışı tartışmaya devam ederiz.