Gezegenin ömrünü uzatmak ister misiniz?
Sürdürülebilir tarım, alışverişte davranış değişikliği, gıda atığı yönetimi ve yeşil nesil restorancılık, sosyal yaşamda kadının güçlendirilmesi, iş yaşamında çeşitlilik ve kadın... Bu son derece önemli başlıklara Unilever’in “Sürdürülebilir Yaşam Planı” projesi kapsamında gerçekleştirilen bir çalıştayda odaklandık geçtiğimiz günlerde. Kamu, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, iş dünyası ve medyanın fikir önderleri bir araya gelmişti. Amaç, Unilever’in 2010 yılından bu yana yürüttüğü projede kaydedilen ilerlemeleri konuşmak, “sürdürülebilir gelecek” için kitlesel bir hareketin ilk kıvılcımlarını ateşlemekti.
Unilever’in “Sürdürülebilir Yaşam Planı” kapsamında üç büyük hedefi vardı:
2020 yılına kadar bir milyardan fazla insanın sağlık ve esenliğini artırmak, ürünlerinin çevresel etkilerini yarı yarıya azaltmak, tarımsal hammaddelerini yüzde100 sürdürülebilir kaynaklardan tedarik ederken değer zincirlerinde çalışan milyonlarca kişinin geçim kaynaklarını iyileştirmek.
Ben, Çalıştay’ın “yeşil nesil restorancılık” masasındaydım. Bu proje, WWF-Türkiye (World Wide Fund for Nature / Dünya Doğayı Koruma Vakfı), Boğaziçi Üniversitesi, TURYİD (Turizm Restaurant Yatırımcıları ve İşletmecileri Derneği), Beşiktaş Belediyesi, Unilever Food Solutions (UFS) işbirliği ile hayat geçirilmişti.
UFS’nin başlattığı projeden yola çıkılarak restoranlar için daha kapsamlı bir “Sürdürülebilir Restorancılık” hareketi fikri geliştirilmişti.
Türkiye’de tahmini 200 bin ev dışı tüketim noktası vardı, bunların 77 binini restoranlar oluşturuyordu. Ev dışı tüketim noktalarında her sene minimum 325 bin ton gıda atığı ortaya çıktığı tahmin ediliyordu. Her 1 ton gıda atığı o nokta için ortalama bin liralık bir masraf anlamına geliyordu. Bu da 325 milyar TL’nin çöpe atılması demekti. Bu gıda atığının yüzde 30’u kurtarılabilir, geri kalanı da dönüştürülebilirdi (kompost yapılarak).
Başka neler yapılabilirdi? Örneğin sürahi ile su servisi ile bir restoranda yılda 10 bin adet plastik su şişesini çöpe gitmekten kurtarabilirdik. Bir restoran masa örtüsünden vazgeçerek yılda 20 tanker su tasarruf edebilirdi. Gereksiz tabak değişimini azaltarak bir restoran 1 yılda 15 ton daha az su harcardı. İstanbul’daki restoranlarda yılda 250 ton kâğıt tek kullanımlık ambalajlı şekerler dolayısıyla çöpe gidiyordu. Bunu engelleyerek 4 bin 250 adet yetişkin ağacı kurtarabilirdik. Liste uzayıp gidiyor...
“Yeşil Nesil Restoran” olmak isteyenleri WWF-Türkiye’nin oluşturduğu bir denetleme kurulu, daha önceden belirlenmiş 95 kritere göre denetliyor ve puanlıyor. Restoran, topladığı puanlara göre 1,2 veya 3 yıldızlı “Yeşil Nesil Restoran” olma hakkı kazanıyor. Restoranların kapısına “Yeşil Nesil Restoran” olduklarını gösteren bir tabelâ asılıyor. Bu sene sonuna kadar toplam 100 lokantayı “Yeşil Nesil Restoran” yapma hedefi var.
Çalıştaya katılarak görüşlerini paylaşan Birleşmiş Milletler Türkiye Mukim Koordinatörü Kamal Malhotra’nın sözcükleriyle yazımızı noktalayalım:
“Bugün gelişmekte olan ülkelerin yüzde 75’inden fazlasında gelir dağılımı adaletsiz. Dünyada 9,4 milyon kişinin gıda, enerji ve suya erişimi bulunmuyor. Su kaynaklarımız ise giderek tükeniyor. Su konusunda küresel talebin yüzde 40 oranında artacağı öngörülüyor. Özel sektör bugün dünyadaki büyümenin lokomotifi konumunda bulunuyor. Dolayısıyla özel sektör ve kamu işbirlikleri ekonomik kalkınma için büyük önem arz ediyor. Kurumlar ve liderler de bu durumun farkında. Türkiye ekonomisinin başarısı için bu dengeyi önemli görüyoruz.”
Ne kadar doğru değil mi? Biz de Çalıştay masamızda konuları tüm yönleriyle konuşmaya, değerlendirmeye, öneriler getirmeye çalıştık. Sonuçlarını önümüzdeki günlerde yaşayabilmek, gezegenin ömrünü birlikte uzatabilmek umuduyla...