Gerisi koca bir yalandır, koca bir yalan...
İnsan denen canlıda "erdemi" oluşturan bileşenlerinden biri "kendinle alay edecek özgüven" sahibi olmadır. Böyle bir özgüven, önce kendimizi sorgulama kanallarını açar... Kendimizi sorguladığımızda gücümüzün sınırlarını bilmemizi kolaylaştırır. Daha da önemlisi insan olmanın temel sabitlerinden biri olan "aşırı ve noksan değerlendirme" yapmanın önüne geçer.
Ne zaman kendinle alay etmenin beslediği erdemi düşünsem, ünlü Silifke türküsü gelir aklıma:
Buyurun arkadaşlar davetim var benim,
Herkes kesesinden yesin için saltanatım var benim.
Aslı yok yaylasında bin beş yüz koyunum var benim...
Kendinle alay etme, kendi eksiğini görme, kendi boşluklarını yakalama, kendini kıyasıya sorgulama kanallarını açık tutabilme, kendimize yatırım yapma enerjisini üreten güç merkezidir.
Kendimizle dalga geçebilme, kimsenin gözetlemediği ve denetlemediği ortamlarda "kendi içimize yolculuk yapmanın ve kendimizle baş etme, enerjimizi etkin ve verimli kullanmanın" önemli bir adımıdır.
Bir Hint atasözünü, Türk ve Güney Amerika atasözleriyle birleştirerek, ülkemizin değişik yörelerinde katıldığım toplantılarda dinleyenlere aktarırım: İşaret parmağımla başkalarını gösterirken, üç parmağımın kendime dönük olduğunu, baş parmağımın yukarıya bakmamı söylediğini anlatırım: "İşaret parmağınla başkalarını suçluyorsak, üç parmağının kendine dönük olduğunu unutma" derim.
Bazen de kendimize dönük üç parmağın "...dangalak kendine bak, dangalak kendine bak, dangalak kendine bak" dediğini söylerim. Baş parmağımızın da " ...başını kaldır yukarıya bak da kendini en yüksek yerde sanma" diye uyardığını yinelerim.
"Dangalak" argosunu " terbiyesizlik olsun diye değil, akılda kalsın diye" yinelediğimi açıklar; dinleyenlerden "özür" dilerim.
Benim gözümde Köroğlu'nu halk kahramanı yapan da Kiziroğlu Mustafa Bey'den yediği dayağı sevgilisine olanca açıklığıyla anlatabilmesidir.
Köroğlu yavuklusu Nigâr'a yediği dayağı anlatırken önce rakibini anlatır:
Anadan oğul doğuptur
Kiziroğlu Mustafa Bey
Bu dünyada tek galiptir
Kiziroğlu Mustafa Bey...
Kimsenin olmadığı, gözetim ve denetimin yapılmadığı ortamda özü, sözü ve davranışları birbirini bütünleyen, iç tutarlılığı ile olgunluk ve bilgelik çizgisini terk etmeyen Köroğlu, kendine ve çevresine yalan söylemeden, Kiziroğlu Mustafa Bey'in " dünyanın tek galibi" olduğunu söyleyerek yiğit insan olduğunu kanıtlar.
Her olayda, her olguda, attığı her adımda "tek galip benim" diye kendini inandıranların aşağılık kompleksinin şişkinliğinden korkarım.
Kendi yiğitliğimizi ilan etmemin değeri de anlamı yok. Yiğitlik, insanların yüreğine yerleşmek, hafızalarında sürekli büyümektir. Üstelik bu yerleşme, makam, mevki, para, iktidar vb. güçlere sahip olduğumuz zaman asla anlaşılamaz. Bütün makamlardan, mevkilerden, güçlerden, otoriteden ayrılıp, sokaklarda ve caddelerde "sıradan bir insan" olarak dolaşırken; insanların gözlerinin içine gözlerimizi kırpmadan bakabilecek bir geçmişe, inkar edilemez bir birikime, bizi başkalarının gözünde ve gönlünde meşrulaştıracak etkin, verimli ve düzgün bir ömre sahip olmadır gerçek yiğitlik.
Toplumların birikimleri belli eşiklere ulaştığında, Köroğlu'nun tek galip ilan ettiği Kiziroğlu Mustafa Bey gibi yiğitler ortaya çıkar. Yeter ki zamanın ruhu olay ve olgular gerektiği gibi yoğunlaşsın, toplumun birikimleri "kritik eşiğe" ulaşılabilsin.
Söylenceye göre, Köroğlu'nun babası Koca Yusuf, cılız görümlü kır atı karanlık ahırda öylesine bakmıştır ki dağda rüzgar gibi eser, ovada yay gibi uçar, kumda sekmeden kaçar... Kırat onca özelliğe sahip olduğu halde, Köroğlu umarsız kaldığını şöyle itiraf eder:
Bir atı var ala paça
Aman vermez kır at kaça
Ede yazdı iki parça
Kızıroğlu Mustafa Bey...
Köroğlu , yiğitliğin de sonu olduğunu anımsatır... Daha da önemlisi, rakibinin karşısında çaresizliğini bilen ve anlayan Köroğlu, bugünün küresel rekabetinde geliştirilen bir stratejiyi yüz yıllar öncesinde kavramıştır.
Bugün insanlığı zorlayan "hâkimiyetçi rekabet anlayışının" temel düsturunu hepimiz yaşayarak öğrendik: "Rakibinin bütün hatlarına saldır; bütün potansiyellerini yok et... Yok edemiyorsan ortak ol!"
Köroğlu, kıyasıya dayak yediği rakibi Kiziroğlu Mustafa Bey 'e saygısını "ortak ol" algısın ve " kardeş olma" duygusunu çok ilerilere götürür:
Bir anadan kaş olaydık
Birbirine hoş olaydık
Doğmaca kardeş olaydık
Kiziroğlu Mastafa Bey
Gücü elinde bulunduranların güçlerini aşırı değerlendirmeleri, her zaman sonun başlangıcı olmuştur.
Güçleri frenlemenin temel aracı "ilkeli tutumdur".
Gücü dizginlemenin en etkin yolu da bize gerçeği söyleyebilecek, "kral çıplak" diye haykırabilecek dostlar edinmektir.
Bize gerçeği söyleyenleri çevremizden uzaklaştırırsak; sorgusuz alkışlayan bir müritler ordusu yaratırız... Yetmezliğin itişi, ihtirasın çekişiyle hiçbir ilkeyi, kuralı önemsemeyen, müritlerin sesinden başka ses tanımayanların; kendi yalanlarına inanması, akıl gözlerini kör etmeleri kaçınılmazdır.
Halkımızın engin akıl birikiminin söylediğini unutmayalım: "Şeyh uçmaz, müritleri uçurur!"
O zaman en doğru yol Köroğlu'na kulak vermedir... Bir gün karşınıza çıkacak bir başka gücün bizi suya basarak iyice ıslatabileceğini düşünebilmedir:
Ha deyince haya basar
Hu deyince huya basar
Köroğlu'nu suya basar
Kiziroğlu Mustafay Bey...
Eğer gün gelip suya basılmamayı, düzgün bir mirasa sahip olmayı istiyorsak, Hacı Bektaş Veli bilgeliğine sığınabiliriz:
Sakin ol kimsenin gönlünü kırma
Gerçek erenlerin yolundan çıkma
Eğer insan isen "ölmezsin" korkma
Aşığı kurt yemez "uçta değildir"
Ağızımızdan bir söz çıkmadan ve gücümüz kullanırken iyi düşünmeliyiz . "Nedenleri" bilmeliyiz, ama asıl önemlisi "nasılına" özen göstermemizdir. Hacı Bektaş Veli'nin uyardığı gibi:
Gayret eyle "nasılını" bulmaya
Erenlerin deryasına dalmaya
Sakın uzak durma "hakkı" bulmaya
Kalptedir, toprakta taşta değildir.
Ve kendimize dönerek, kendimizi sorgulayarak ve suçu kendimizde aramalıyız ki bilgilik kaynaklarından nasibimizi alabilelim:
Hararet nar'dadır sac'de değildir
Maharet baş'tadır saç'ta değildir
Her ne arar isen kendinde ara
Küdüs'te Mekke'de Hac'da değildir.
Eğer tarihin derinliklerinden bugüne taşıdığımız ortak kültürümüzden nasibimizi alamamışsak, toplumun yetiştirdiği ulu insanların sesine kulak veremiyorsakÖ Mevlana'yı yaşamaya, Hacı Bektaş Veli'yi anlamaya gücümüz yetmiyorsa...
Eğer " Dil insanın aynasıdır" sözünün anlamını yaşam biçimi haline getiremiyorsak...
Yunus'un öğütleri önünde saygıyla eğilmeyi denemeliyiz... Koca Yunus bize diyecektir ki
Ey sözlerin aslın bilen
Gel di bu söz kandan gelir
Söz aslını anlamayan
Sanır bu söz benden gelir...
Ağzımızdan çıkanı kulağımız duymalıdır; gönlümüz onaylamalıdır, hepsinden önemlisi de halkımız benimsemelidir. Yunus Emre'nin öğütleri kulağımıza küpe, zihnimize rehber, davranışlarımıza yol haritası olmalıdır:
Söz var kılar gönülü şad
Söz var kılar bilişi yad...
Sözü pişirmeden söylemenin; yaşadığımız coğrafyanın, ortaklaşa yarattığımız kadim kültürün ve tarihimiz derinliklerinde olup bitenleri kavramadığımızı ve anlamadığımızı kanıtlar.
Söz ve anlatım gücünü kullanırken Yunus'un uyarılarına kulak vermeliyiz :
Keleci bilen kişinin
Yüzünü ağ ide bir söz
Sözü bişürüp diyenin
İşini sağ ide bir söz
Söz ola kese savaşı
Söz ola bitire başı
Söz ola ağulu aşı
Balıla yağ ide bir söz
Kelecilerin bişirgil
Yaramazını şeşirgil
Sözün usıla düşürgil
Dimegil çoğ ide bir söz
Gel ahi ey şehriyari
Sözümüzü dinle bari
Hezar gevher ü dinarı
Dimegil çoğ ide bir söz
Kişi bile söz demini
Dinmeye sözün kemini
Bir cihan cehennemini
Sekiz uçmağ ide bir söz
Yürü yürü yolun ile
Gafil olma bilin ile
Key sakın ki dilin ile
Canına dağ ide bir söz
Yunus indi söz yatından
Söyle sözü gayretinden
Key sakin o şah katından
Seni ırağ ide bir söz
Bize yabancı olduğunu söyleyerek, benimsemekte zorluk çektiğimiz evrensel değerleri, beklentileri ve davranışları kendi kültürümüz derinliklerinde de bulabiliriz.
Önemli olan "niyet etmedir" ve alıcı bir ruhla kendimize bir çeki düzen verme kararlılığını göstermedir.
Silifke'de bir halk türküsünden, Köroğlu'nun rakibi Kizoğlu Mustafa Bey'i anlatmasına, Hacı Bektaş Veli'nin öğütlerinden Yunus Emre'nin deyişlerine doğru yolu gösteren rehberlerimiz var.
Önemli olan kendimize ayar verme, saygı uyandıran ve ilham veren bir insan olarak, bu kubbede bir "hoş seda bırakma" sevdasının peşine düşmedir; gerisi inanın ki koca bir yalandır, koca bir yalan...
Yazara Ait Diğer Yazılar
Tüm Yazılar