Gerisi koca bir yalandır, koca bir yalan...

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

 

İnsan denen canlıda   "erdemi"  oluşturan  bileşenlerinden biri "kendinle alay edecek özgüven" sahibi olmadır. Böyle  bir özgüven, önce  kendimizi sorgulama kanallarını açar... Kendimizi sorguladığımızda gücümüzün  sınırlarını bilmemizi  kolaylaştırır. Daha da önemlisi  insan olmanın  temel sabitlerinden biri olan "aşırı ve noksan değerlendirme"  yapmanın  önüne geçer.
Ne  zaman  kendinle alay etmenin  beslediği erdemi düşünsem, ünlü  Silifke türküsü gelir aklıma:
 
Buyurun arkadaşlar davetim var benim,
Herkes kesesinden yesin için saltanatım var benim.
Aslı yok yaylasında  bin beş yüz koyunum var  benim...
 
Kendinle alay etme, kendi  eksiğini görme, kendi boşluklarını yakalama, kendini  kıyasıya  sorgulama kanallarını açık tutabilme, kendimize  yatırım yapma enerjisini üreten  güç merkezidir.
Kendimizle  dalga geçebilme, kimsenin gözetlemediği ve denetlemediği ortamlarda  "kendi  içimize yolculuk yapmanın ve kendimizle baş etme, enerjimizi etkin ve verimli  kullanmanın" önemli bir adımıdır.
Bir Hint atasözünü,  Türk ve  Güney Amerika atasözleriyle birleştirerek, ülkemizin değişik yörelerinde katıldığım  toplantılarda dinleyenlere aktarırım:  İşaret parmağımla  başkalarını gösterirken, üç parmağımın kendime dönük olduğunu, baş parmağımın  yukarıya bakmamı söylediğini anlatırım: "İşaret parmağınla başkalarını suçluyorsak, üç parmağının  kendine dönük olduğunu unutma"  derim. 
Bazen de kendimize dönük üç parmağın "...dangalak  kendine bak, dangalak kendine bak, dangalak kendine bak" dediğini söylerim. Baş parmağımızın da  " ...başını kaldır yukarıya  bak da kendini en yüksek yerde sanma" diye uyardığını  yinelerim.
"Dangalak"  argosunu  " terbiyesizlik olsun diye değil, akılda kalsın diye" yinelediğimi açıklar; dinleyenlerden  "özür" dilerim.
Benim gözümde  Köroğlu'nu  halk kahramanı  yapan  da Kiziroğlu  Mustafa Bey'den yediği dayağı sevgilisine olanca açıklığıyla  anlatabilmesidir.
Köroğlu yavuklusu Nigâr'a yediği dayağı anlatırken önce rakibini  anlatır:
 
Anadan oğul doğuptur
Kiziroğlu  Mustafa Bey
Bu dünyada tek galiptir
Kiziroğlu Mustafa Bey...
 
Kimsenin olmadığı, gözetim ve denetimin yapılmadığı ortamda özü, sözü ve davranışları birbirini bütünleyen, iç tutarlılığı ile olgunluk ve bilgelik çizgisini  terk  etmeyen  Köroğlu, kendine ve çevresine yalan söylemeden, Kiziroğlu  Mustafa  Bey'in  " dünyanın tek galibi"  olduğunu söyleyerek  yiğit insan olduğunu kanıtlar.
Her olayda, her olguda, attığı her  adımda  "tek galip benim" diye  kendini inandıranların  aşağılık kompleksinin  şişkinliğinden  korkarım. 
Kendi yiğitliğimizi  ilan etmemin değeri de  anlamı yok. Yiğitlik, insanların yüreğine yerleşmek, hafızalarında sürekli büyümektir. Üstelik bu yerleşme, makam, mevki, para, iktidar vb. güçlere  sahip olduğumuz  zaman asla anlaşılamaz. Bütün makamlardan, mevkilerden, güçlerden, otoriteden  ayrılıp, sokaklarda ve caddelerde "sıradan bir  insan" olarak dolaşırken;  insanların gözlerinin içine gözlerimizi kırpmadan bakabilecek bir  geçmişe, inkar edilemez bir birikime, bizi başkalarının gözünde ve gönlünde meşrulaştıracak  etkin, verimli ve düzgün  bir ömre sahip olmadır gerçek yiğitlik. 
Toplumların  birikimleri belli eşiklere ulaştığında, Köroğlu'nun tek galip  ilan ettiği Kiziroğlu Mustafa Bey  gibi yiğitler ortaya çıkar. Yeter ki zamanın ruhu  olay ve olgular  gerektiği gibi yoğunlaşsın, toplumun  birikimleri "kritik eşiğe" ulaşılabilsin.
Söylenceye göre, Köroğlu'nun babası Koca Yusuf, cılız  görümlü kır atı  karanlık ahırda öylesine  bakmıştır ki dağda rüzgar gibi eser, ovada yay gibi uçar, kumda sekmeden  kaçar... Kırat  onca özelliğe sahip olduğu halde, Köroğlu  umarsız kaldığını şöyle itiraf eder:
 
Bir atı var  ala paça
Aman vermez kır at kaça
Ede yazdı  iki  parça
Kızıroğlu  Mustafa Bey...
 
Köroğlu , yiğitliğin de  sonu olduğunu anımsatır... Daha da önemlisi, rakibinin karşısında  çaresizliğini  bilen ve anlayan Köroğlu, bugünün küresel rekabetinde  geliştirilen bir stratejiyi  yüz yıllar öncesinde  kavramıştır.
Bugün  insanlığı zorlayan "hâkimiyetçi rekabet anlayışının" temel  düsturunu  hepimiz  yaşayarak  öğrendik: "Rakibinin bütün hatlarına saldır; bütün potansiyellerini yok et... Yok edemiyorsan  ortak ol!"
 
Köroğlu, kıyasıya dayak yediği  rakibi  Kiziroğlu Mustafa Bey 'e saygısını  "ortak ol"  algısın ve  " kardeş olma" duygusunu  çok ilerilere  götürür: 
 
Bir anadan kaş olaydık
Birbirine hoş olaydık
Doğmaca kardeş olaydık
Kiziroğlu  Mastafa Bey
 
Gücü elinde bulunduranların  güçlerini  aşırı  değerlendirmeleri, her zaman sonun başlangıcı olmuştur. 
Güçleri  frenlemenin   temel aracı   "ilkeli tutumdur".
Gücü  dizginlemenin en etkin yolu da bize gerçeği söyleyebilecek, "kral  çıplak"  diye  haykırabilecek dostlar edinmektir.
Bize  gerçeği söyleyenleri  çevremizden uzaklaştırırsak; sorgusuz  alkışlayan bir müritler ordusu yaratırız... Yetmezliğin itişi, ihtirasın çekişiyle  hiçbir  ilkeyi, kuralı önemsemeyen, müritlerin sesinden başka ses tanımayanların; kendi yalanlarına  inanması, akıl gözlerini kör etmeleri kaçınılmazdır.
Halkımızın engin akıl birikiminin söylediğini unutmayalım: "Şeyh uçmaz, müritleri uçurur!"
O zaman   en doğru yol  Köroğlu'na kulak vermedir... Bir gün  karşınıza çıkacak bir başka gücün bizi suya basarak iyice ıslatabileceğini düşünebilmedir:
 
Ha deyince  haya basar
Hu deyince huya basar
Köroğlu'nu suya basar
Kiziroğlu Mustafay Bey...
 
Eğer  gün gelip suya basılmamayı, düzgün bir mirasa sahip olmayı  istiyorsak, Hacı Bektaş Veli  bilgeliğine sığınabiliriz:
 
Sakin ol kimsenin gönlünü kırma
Gerçek erenlerin yolundan  çıkma
Eğer insan isen "ölmezsin" korkma
Aşığı kurt yemez "uçta değildir"
 
Ağızımızdan bir söz çıkmadan  ve gücümüz  kullanırken  iyi düşünmeliyiz . "Nedenleri" bilmeliyiz,  ama asıl önemlisi "nasılına" özen göstermemizdir. Hacı Bektaş  Veli'nin uyardığı gibi:
 
Gayret eyle "nasılını" bulmaya
Erenlerin deryasına dalmaya
Sakın uzak durma "hakkı" bulmaya
Kalptedir, toprakta  taşta değildir.
 
Ve  kendimize  dönerek,  kendimizi  sorgulayarak ve suçu kendimizde aramalıyız ki  bilgilik  kaynaklarından nasibimizi  alabilelim:
 
Hararet nar'dadır sac'de değildir
Maharet baş'tadır  saç'ta  değildir
Her ne arar isen kendinde ara
Küdüs'te  Mekke'de Hac'da değildir.
 
Eğer  tarihin derinliklerinden bugüne  taşıdığımız ortak kültürümüzden nasibimizi alamamışsak, toplumun yetiştirdiği ulu insanların sesine  kulak veremiyorsakÖ Mevlana'yı yaşamaya, Hacı Bektaş Veli'yi  anlamaya  gücümüz yetmiyorsa...
Eğer   " Dil insanın  aynasıdır" sözünün anlamını  yaşam biçimi haline getiremiyorsak...
Yunus'un öğütleri önünde  saygıyla  eğilmeyi denemeliyiz... Koca  Yunus bize  diyecektir ki
 
Ey sözlerin aslın bilen
Gel di bu söz kandan gelir
Söz aslını anlamayan
Sanır bu söz benden gelir...
 
Ağzımızdan çıkanı  kulağımız duymalıdır; gönlümüz  onaylamalıdır, hepsinden önemlisi de  halkımız  benimsemelidir. Yunus Emre'nin öğütleri  kulağımıza küpe, zihnimize rehber, davranışlarımıza yol haritası  olmalıdır:
 
Söz var kılar  gönülü şad
Söz var kılar bilişi yad...
 
Sözü pişirmeden söylemenin; yaşadığımız coğrafyanın, ortaklaşa yarattığımız kadim kültürün  ve  tarihimiz derinliklerinde olup bitenleri   kavramadığımızı  ve anlamadığımızı  kanıtlar.
 
Söz ve  anlatım  gücünü kullanırken  Yunus'un uyarılarına   kulak vermeliyiz :
 
Keleci bilen kişinin
Yüzünü ağ ide bir söz
Sözü bişürüp diyenin
İşini sağ  ide bir söz
 
Söz ola kese savaşı
Söz ola bitire başı
Söz ola ağulu aşı
Balıla yağ ide  bir söz
 
Kelecilerin  bişirgil
Yaramazını şeşirgil
Sözün usıla düşürgil
Dimegil çoğ ide bir söz
 
Gel ahi ey şehriyari
Sözümüzü dinle bari
Hezar gevher ü dinarı
Dimegil çoğ ide bir söz
 
 
Kişi bile söz demini
Dinmeye sözün kemini
Bir cihan cehennemini
Sekiz uçmağ ide bir söz
 
Yürü yürü yolun ile
Gafil olma bilin ile
Key sakın ki dilin ile 
Canına dağ ide bir söz
 
Yunus indi söz yatından
Söyle sözü gayretinden
Key sakin o şah katından
Seni ırağ ide bir söz
 
Bize yabancı olduğunu söyleyerek, benimsemekte zorluk çektiğimiz  evrensel değerleri, beklentileri ve davranışları kendi kültürümüz derinliklerinde  de bulabiliriz.
Önemli olan  "niyet etmedir"  ve  alıcı bir ruhla kendimize bir çeki düzen verme kararlılığını göstermedir.
Silifke'de bir halk türküsünden, Köroğlu'nun rakibi Kizoğlu Mustafa Bey'i anlatmasına,  Hacı Bektaş Veli'nin  öğütlerinden  Yunus Emre'nin deyişlerine  doğru yolu gösteren  rehberlerimiz var.
Önemli olan kendimize ayar verme, saygı uyandıran ve  ilham veren bir insan olarak, bu kubbede bir  "hoş seda bırakma"  sevdasının peşine düşmedir; gerisi inanın ki koca bir yalandır, koca bir yalan...
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar