Gerekçesiz idari işlemler

Avukat Prof. Dr. Funda BAŞARAN YAVAŞLAR
Avukat Prof. Dr. Funda BAŞARAN YAVAŞLAR [email protected]

Ülkemizde vergi idaresinin çıkardığı tebliğ, sirküler ya da tarh gibi idari işlemlerin vergi yasalarına uygunluğu konusunda zaman zaman sıkıntılar yaşanır.

Nedenler çeşitlidir: tebliğ gibi işlemlerde çoğu zaman sorun, ancak yasa ile düzenlenebilecek bir konunun idare tarafından düzenlenmiş olmasında yatar. Tarh gibi işlemlerde ise çoğunlukla sebep ve konu unsurlarında sakatlık karşımıza çıkar.

Örneğin, mükellef hakkında (ikmalen) tarh yapılır ve burada işletmesiyle bağlantılı bir gideri reddedilir. Ancak, mükellef bunun nedenini pek anlamaz; çünkü, idare sadece birkaç yasa maddesini anar, ama gider indirimi reddinin tam olarak neden kaynaklandığını belirtmez. Bu tür gerekçesiz idari işlemler, mükelleflerin haklarını aramaları konusunda büyük sorun çıkartır.

Çünkü, çok da ucuz bir yol olmayan yargı yoluna başvurmak için, önce idari işlemin hukuka uygun olup olmadığını anlamak gerekir, ki bu da idari işlemin gerekçesinin bilinmesini şart koşar.

Kaldı ki, karar alma süreçlerinin hukuka uygun, rasyonel ve tutarlı olması, devlet organlarının hesap verebilirliği, yargısal denetim bakımından da idari işlemin gerekçeli olması çok önemlidir. Buna karşılık, dünkü Resmi Gazete’de yayınlanan E.2022/139 no’lu Anayasa Mahkemesi (AYM) kararı, ne yazık ki bu konuda çok aydınlık bir tablo sunmuyor.

Davada ele alınan konulardan biri, 18.10.022 tarih ve 111 no’lu “Bazı Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi”nin (evet, sadece torba yasalar yok, torba cumhurbaşkanlığı kararnameleri de var!) gerekçesiz olması.

Cumhurbaşkanlığı kararnameleri (CBK) neticede birer idari işlem. Hele Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişle Cumhurbaşkanı’na pek çok alanda asli düzenleme yetkisi verilmiş olması, CBK’ların gerekçeli olmasını daha da elzem kılmakta. Nitekim, AYM’nin E.2022/98 sayılı kararında aynen: “… CBK’ların yorumlanmasında ve denetiminde kuralın getiriliş amacının, başka bir ifadeyle gerekçesinin bilinmesi önem arz etmektedir.….

Zira bir normun ihdasına yol açan sebeplerin, böyle bir düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğuna dair gerekçelerin bizzat kural koyucunun kendisi tarafından ortaya konulmuş olmasının o kuralla ilgili anayasallık denetiminin daha sağlıklı ve etkin bir şekilde gerçekleştirilmesine katkı sağlayacağı açıktır” denmekte.

Bu bağlamda, AYM’nin CBK’ların şekil yönünden denetimi kapsamına “CBK’nın gerekçeli olup olmaması” hususu girmediği gerekçesiyle, AY’ya aykırılık iddiasını reddetmesi tartışmaya oldukça açık. Hükümetlerin ve idarenin tüm işlem ve eylemleri için esaslı gerekçe sunması, uluslararası hukuk kadar ulusal hukuklarda da kabul edilen bir zorunluluk.

Örneğin, Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı md.41, Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma md.296, Alman İdare Usul Kanunu §39 VwVfG, ABD İdari Usul Kanunu §553c ve ABD Yasası Bölüm 5, §§701-706, Hollanda’da Genel İdare Hukuku Kanunu section 3.7., Fransa’da Kamu ve İdare Arasındaki İlişkilere Dair Kanun md. L211-1 idarenin bu ödevini düzenlerken, Belçika’da buna ilişkin özel bir yasa (İdari Eylemlerin Motivasyonu Hakkında Kanun) çıkartılmış. Anglo-Sakson Hukuku’nda çoğunlukla, bir idari uygulama olarak, talep edilmesi halinde idarenin gerekçe sunması yükümlülüğü kabul edilmekte.

Yargısal düzeyde, örneğin Kanada’da Vavilov, Birleşik Krallık’ta R (Miler) v Prime Minsiter kararları dikkat çekmekte. İdari işlemlerin gerekçeli olması, hukuk devletleri bakımından önemli bir standarttır. En üst düzeyde Anayasamızda yer alan bu standartın, idari uygulamada da etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar