Gerçeklerin gölgesinden kurtulamayan iyimser zorlamalar!
Kafa karıştıran çelişkilerin iyice belirginleştiği, gerçekler ile görünümlerin birbirlerinden uzaklaşmaya devam ettiği bir haftayı geride bıraktık. Dolar faizlerinin yükseltilmiş olmasına rağmen söz konusu para diğerlerine karşı değer kaybetti ve ABD Devlet Tahvili getirileri geriledi! Paralarındaki değerlenmeye rağmen gelişen ülkelerin Merkez Bankaları parasal sıkılaştırma adımlarını sürdürdü! Türk Lirasındaki kayıpların kısmen geri alınmış olmasına rağmen, para otoritemiz faizleri yükseltti; risk primimizdeki gerilemeye karşılık önemli bir kredi derecelendirme kurumu not görünümümüzü negatife çevirdi!
Ne olup bittiğini anlamak için orta vadeli eğilimlerin şekillendirdiği dekoru da dikkate almak gerekiyor. Siyasi fay hatları hareketlenmeye ve zemin hiç istenmeyen taraflara doğru kaymaya devam ediyor. Bu olumsuzluğa sebep olan ekonomik sorunlardaki ağırlaşmanın, finansal kırılganlığı kontrol altında tutabilmek adına olumsuzlaşmasına yol veriliyor. Piyasalardaki yapay zorlamalar ve yarattığı kafa karıştırıcı çelişkiler, hem siyasal ve hem de ekonomik kırılganlığı artırarak sistemik risk algısını yeni rekorlara taşıyor. Bu kısır döngü, çıkar çatışmalarını açığa çıkarıyor ve güvensizliği besliyor. Tersini iddia eden iyimser senaryolar, kısa vadeden öteye etkili olamıyor; daha önce korku ile yaklaşılan olasılıkların gerçekleşmesini sakin bir şekilde karşılamaya çalışmak, durumu değiştirmiyor.
Kısa vadeli eğilimler ve gerçekleşmeler ile orta vadeli olanları yan yana koyduğumuzda, çelişkilerin sebeplerini anlamak ve gerçekleri açığa çıkarmak kolaylaşıyor. Ağırlaşan ekonomik sorunlardan bunalan geniş kesimlerin hareketlenmesi, gerçekleri görmezden gelip algıları ihtiyaçlara göre şekillendirmeye çalışanları çok zorluyor. Daha önce aldığı riskleri azaltmaya çalışanlar, kontrolü kaybetmemek adına daha fazla risk almak zorunda kalıyorlar; yine de daha önce işbirliği içinde oldukları siyasilerin desteklerini kaybetmekten kurtulamıyorlar ve para otoritelerinin etkisizleşmesini önleyemiyorlar.
Bir önceki Cuma günü ABD Tarım Dışı İstihdam ve İşsizlik verileri sonrasında finansal piyasalarda yaşanan eğilimlerin bir benzeri, dolar faizlerini çeyrek puan yükseltilmesi ardından yeniden sahne aldı. Gelişen ülke paralarının değerlenmesi ve risk primlerinin gerilemesi için yoğun çaba harcandı; fakat ilkinin ardından yükselen ABD Devlet Tahvili faizleri, ikinci gelişmenin ardından geriletildi. Sonuç böyle olmasa, tüm eğilimler kontrol dışına çıkabilir ve yıkıcı eğilimleri tetikleyebilirdi! Açık Piyasa İşlem Komitesinin faizleri yükselttiğinde piyasaları sakinleştirmek üzere güvercin tavrında, yükseltmediğinde ise şahince söylemleri ön plana çıkaran genel tavrı yanı sıra, veri bağımlısı oldukları gerçeği görmezden gelindi; paçavraya dönen iyimser senaryoları yamayarak diriltmek için çok uğraşıldı. Gerçeklerle barışma umudunu tüketme yolundaki ilerleyişe devam edildi!
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ise Perşembe günü yaptığı Para Piyasası Kurulu Toplantısında, politika aracı gibi kullanmaya başladığı Geç Likidite Penceresi faiz oranını yüzde 0,75 yükselterek yüzde 11,75 düzeyine çıkardı; gerektiğinde ortalama fonlama oranının yükseltilebileceği mesajını verdi. Cuma günü ise ortalama fonlama maliyetini yüzde 10,80’den yüzde 11,29 düzeyine çıkarma ihtiyacı duydu! Neden böyle yaptığını açıklamak için pek çok sebep sayılabilir. Enflasyon baskılarını azaltmak ve Türk Lirasının biraz daha değerlenmesini mümkün kılmak sebeplerden biri olabilir; ya da aşırı gevşek maliye politikasının para politikası üzerindeki olumsuz etkisini sınırlamak veya kredi notu görünümündeki olumsuz değişimin etkisini azaltmak için yapıldığı iddia edilebilir. Belki de diğer gelişen ülke para otoriteleri gibi, piyasalarda estirilen aşırı iyimser eğilimlerin kalıcı olmayacağını öngörebildiği içindir!
Küresel düzeyde sabit getirili menkul kıymet piyasaları alarm vermeye devam ediyor; son bir haftadaki erken uyarı sistemlerini devre dışı bırakmayı hedefleyen yapay zorlamaların sebep olduğu çelişkileri bu kapsamda değerlendirmek gerekiyor. Ülkemizde ise faizlerdeki yükselişin kısa vadeden öteye kalıcı olabileceğini, makroekonomik görünümün olumsuzlaşmaya devam edebileceğini hesaba katmak gerekiyor. Yükselen işsizlik ve enflasyon iç talebi, olumsuzlaşan küresel ve bölgesel koşullar ise dış satım olanaklarını sınırlıyor; büyüme hedefinden uzaklaşılması kaçınılmaz hale geliyor, iyimser senaryoların nal toplaması engellenemiyor. Referandum süreci ve sonrası ise, belirsizlik ve kırılganlık algılarını olumsuzlaştırmayı sürdürüyor.