Gerçekleri satmanın bedeli...
Geçtiğimiz hafta genelinde finansal piyasalarda yaşanan eğilimlere basarak belirsizliğin azaldığını düşünmek pek olası görünmüyor. Döviz piyasalarının yatay bir eğilim sergilemesi, sermaye ve emtia piyasalarının kayıplarını kısmen geri alması ikinci büyük dalganın gelmesini geciktirmek ve gelişmelerin kontrolden çıkmasını önlemek adına gerekliydi! Aslında bu durgunluğun sinsice beslediği bazı olasılıkların gerçekleşme ihtimali artmaya başladı. Galiba Japon Yen'i ve Amerikan Doları'nın ardından Euro'da "carry trade" parası olma yolunda oldukça hızlı bir ilerleme kaydedecek ve bu paraların kendi aralarındaki dalgalanmaların diğer piyasalar üzerindeki etkisi azalacak. Diğer taraftan küresel düzeyde milliyet kökenli enflasyon dalgalı bir şekilde ve daha da yoğunlaşarak hissedilecek, gelişmelerin kontrol altında tutulması zorlaşırken güven bunalımı direnleşecek...
Bu iki olasılık belki paranın devir hızının düşmesini kısa vadede önleyecek fakat orta vadede sorunları ağırlaştıracak istikrarsızlığı tüm boyutları ile yeni rekorlara taşıyacak...
Aslında bu yazının konusu ülkemizde enflasyonda yaşanan ve yaşanacak eğilim olduğu halde yukarıdaki görüşle başlamayı tercih ettik. Zira küresel gelişmeler Türkiye'deki enflasyonla mücadele yaklaşımını iflas ettirecek gibi görünüyor. Bir düşünün başka zorunlu ihtiyaç maddeleri olmak üzere emtia fiyatları yükseliş eğiliminde olacak ve farklı sebeplere bağlı olarak Türk Lirası daha fazla ve kalıcı olarak değerlenemeyecek ise, enflasyonda nasıl bir eğilim yaşanacak ve diğer ekonomik değişkenleri nasıl etkileyecek? Hem kullanılabilir gelir hemde satınalma gücünün eridği koşullar mali sektör ve kamu kesimini nasıl etkileyecek?..
Eneflasyon geçtiğimiz hafta içinde şubat ayı enflasyon rakamları açıklandı ve ortaya çıkan sonuç beklentileri önemli ölçüde aştı; sistem içi yatırım tercihlerinin hiçbiri reel getiri sunamadı ve bu durumun değişmesi ihtimali önemli ölçüde azaldı. Tüketici fiyatları şubat ayında yüzde 1.66 oranında yükselmiş ve son oniki aylık hareket yüzde 10.13 düzeyine ulaşmış! Hem de kısa vadeli faizlerin yüzde 6.5 düzeyine gerilediği ve buna rağmen Türk Lirası'nın yüzde 10 aşan oranda değerlendiği, talep kökenli enflasyon baskısının olmadığı koşullarda bu yükseliş yaşanmış! Belli ki Merkez Bankası, kırılganlık çok arttığı için genel fiyat istikrarını bir kenara bırakmış ve finansal istikrara odaklanmış ve bir kaza olmuş! Bu saatten sonra finansal istikrarı bırakıp önce enflasyon demeye başlayarak faizleri yükseltemiyor ve baştada belirttiğimiz gibi küresel koşullarda yardım etmiyor ve enflasyon nereye gidecek, ekonomimizi nasıl etkileyecek?
Bu saatten sonra tüm politikalar değişmeden günü kurtarmanın zorlaştığı, sorunların hızlanarak ağırlaşmasının önlenemediği ve istikrarsızlığın tırmandığı bir süreç bizi bekliyor. Merkez Bankası faizleri değiştirmese döviz kuru ve enflasyon yukarı yönde hızlanacak, reel faizi negatif olmaktan çıkaracak şekilde yükseltse mali sektör ve kamu kesimi çok yıpranacak, bu iki alternatif birbirin besleyecek. Bankalar kredi verip ekonomiyi canlı tutmaya çalışsa hem enflasyon ve döviz kuru yükselecek hem de aktif kalitesi çökecek ve sorunlu kredileri yapılandırarak gizlemek zorlaşacak; aksini yapıp büyümekten vazgeçse ekonomi daha önce yaşanmamış bir durgunluğa ve iflasa sürüklenecek! Belirginleşen bu alternatifler risk alma isteğini artırırmı yoksa azaltırmı? Bugüne kadar AB ve IMF hikayeleri sayesinde Türk Lirası değerlenmiş, maliyet kökenli enflasyon baskısı daha az hissedilmiş ve sıkıntı üretim cephesinde yoğunlaşmıştı; bankalar ise aktif kalitesinin bozulması pahasına büyümeye odaklanmıştı. Fakat küresel koşullar böyle devam edemeyeceğini gösteriyor. Bizim mali sektörümüz ise enflasyonun mucizevi bir şekilde düşmesini ummaktan, ve o zamana kadar durumu idare etmeye çalışmaktan başka bir şey düşünmüyor. Başkalarını ittikleri çaresizlik bataklığı onları da yutmaya başlıyor...
2008 yılı son çeyreği ile 2009 yılı ilk aylarında küresel düzeydeki kredi krizi yıkıcı olmuş, deflasyonist ortam enflasyonu geriletmişti. Bu sayede faizler gerilemiş, para ve maliye politikaları gevşetilmişti. Bugün için durum değişiyor: enflasyonda yaşanan geçici gerileme yerini yükselişe bırakıyor, etkili ve yetkili kesimler ise ne yapacağını bilemiyor. Evrim geçirmiş enflasyon canavarının geri dönüşünü seyrediyor, günü kurtarmak adına demagoji yapıyor. Ekonomideki toparlanmanın yavaş olacağını dile getiriyor ama enflasyon ve işsizliğin artış eğiliminde olacağını, mali sektör ve kamu kesimindeki yıpranmanın devam edeceğini itiraf edemiyorlar.
Küresel düzeyde enflasyonun gerilemesi için deflasyonist karakterli yeni bir kriz dalgasına ihtiyaç var ve bu durum herşeyin kontrolden çıkması, başka bir deyişle sistemik çöküş anlamına geliyor. Hal böyle olunca enflasyon ve işsizliğin kademeli bir şekilde artmaya devam edeceği koşullarda yaşamaya alışmak ve eskiyi unutmak gerekiyor! Bu açmaz herşeyin sancılı bir şekilde değişeceği anlamına geliyor. Korumacılık, kambiyo rejimi değişikliği, kamulaştırma gibi konular kapıyı çalarken küreselci yaklaşımlar son nefeslerini vermeye hazırlanıyor...
Enflasyon başta olmak üzere makro ekonomik değişkenler sonuç niteliğindedir ve sonucu değiştirmek için maliyeti ne olursa olsun gerçek sebeplere inmek ve eski yaklaşımları terketmek dışında herhangi bir seçenek yoktur...