Gerçeklere uzak olmanın verdiği mutluluk

Şant MANUKYAN
Şant MANUKYAN Ekofobi [email protected]

Geçtiğimiz Cuma günü Japon Merkez Bankası BOJ’un kademeli bir uygulamaya geçerek politika faizini -0.1% (yazı ile eksi sıfır nokta bir) olarak belirlemesi piyasaların çok hoşuna gittimiş olsa gerek... Global hisse endeksleri, bonolar kuvvetli bir alım dalgası Yen ise sert bir satışla karşılaştı. 

Söz konusu eksi faiz bankaların BOJ’da tuttukları rezervlerin çok az bir kesimine uygulanıyor olsa da sistemin yapısı gereği politika faizi olarak değerlendirmek hatalı olmaz. Malum böyle bir oranda ilk akla gelen de artık  'vergi' alınır hale gelen boşta duran parayı finansal varlıklara çevirmek olacağından özellikle hisse piyasalarında yüzde 3’e yaklaşan primler yaşandı. 

Ancak tüm bunlar olup biterken geri planda usul usul ağlayan bir endeks de dikkatli gözlerden kaçmamıştı. Topix Banka endeksi tüm piyasalar rally halindeyken günü kayıplarla tamamladı ve bu haftanın da ilk üç günü değer kaybını sürdürdü.

Tüm endeksler Cuma seviyesine gerilerken Yen de kayıplarını telafi etti. Ancak satışlar sadece Japon banka hisseleri ile sınırlı kalmadı. Euro bölgesi ve hatta ABD bankaları da bu durumda payını aldı. Zira ilk anda yaşanan “şamata” geçip de rakamlar konuşulmaya başlandığında eksi faizlerin bankacılık sistemi için hiçte iyi bir gelişme olmadığını görüyoruz. Dahası para yaratan kurumun da merkez bankasının kendisi değil bankacılık sistemi olduğunu göz önüne alırsak aslında eksi faiz politikası (cari yapısında) BOJ’un kendi bacağına ateş etmesi ile eş değer. Nitekim çok olağanüstü bir gelişme olmadığı takdirde önümüzdeki aylarda kredi hacminde büyük bir artış olmasını beklemiyorum. Ancak kar rakamlarında ciddi gerilemeler yaşanacaktır. 

Öte yandan kaçınılmaz bir şekilde bankacılık modeli de değişmeye başlayacak. Danimarkalı ve görece olarak bölgesel bir banka olarak tanımlayabileceğimiz 'Danske Bankın piyasa değeri Deutsche Bank’ı aştı' dersem sanırım şaşıracaksınız. Eksi faiz ortamına Euro Bölgesi ve Japonya’dan daha önce girmiş olan Danimarka’da Danske gibi bankalar mevduat toplama-kredi satma gibi standart bankacılık faaliyetlerinin ötesine geçerek birleşme ve satın alma, fon yönetimi vb alanlara ağırlık vermiş durumdalar. Bundan dolayı karlıkları da daha yüksek. Ancak giderek derinleşen eksi faizler bir noktada bankaları bilanço sağlamlığı tartışılır şirketlere ve 2008 krizi öncesinde gördüğümüz gibi geri ödeme ihtimali olmayan kişilere de kredi vermeye zorlayacaktır. Ve bir sonraki resesyonda banka bilançolarında geri dönmeyen kredilerin çok yüksek seviyelere ulaşması kaçınılmaz olacaktır. 2008-2012 döneminde, yani ABD’de deflasyon tehlikesinin en yüksek olduğu yıllarda, Fed varlık alımları ile bankaların rezervlerini büyütürken aynı zamanda yüzde 0.25 oranında faiz de verdi. Bunu nedeni Fed’in konuya daha az hâkim olması veya bankaları kısa yoldan zengin etmeye çalışması değildi. Finansal sistemin daralması ile sonuçlanacak bir adım olacağını bildiği için eksi faizlerden uzak durdu. Ne yazık ki artık eski ve cari Fed üyelerinin de eksi faiz fikrine sıcak bakmaya başladığını görüyoruz. Ancak kimse şu soruyu sormuyor. Bankalar mı kredi vermiyor yoksa kredi talep eden kimse mi yok…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dijital Paraya Geçiş 27 Eylül 2019
ECB’nin alternatifleri 26 Temmuz 2019