Gerçeklere tahammül edemeyenler çok sorunludur
Belirsizlik ve kırılganlığın finansal piyasalar üzerindeki etkisi arttıkça tuhaf bir çelişki açığa çıkıyor; bir yandan kararlı eylem talepleri artarken, diğer yandan gerçeklere yönelik tahammülsüzlük büyüyor. Küreseli olarak bilinen kesimleri kısa vadede rahatlatacak yaklaşımlar sorunları ağırlaştırıyor, gerçekçi olamıyor; sorunları hafifletecek olan yaklaşımlar ise hiç konuşulmuyor. Birileri öncelikle mali disiplin diyor, diğerleri iç talebin canlanması daha önemli diyor. Temeldeki sorunları görmezden gelmenin bedeli ağırlaşıyor.
Geçtiğimiz hafta sonunda Macaristan'dan gelen haberler finansal piyasaları sarstı, finansal piyasalar rahatsız oldu, gerçekleri acılığına katlanamadı. Belli ki iç talep canlanmadan mali disiplin tesis edilemiyor, birikmiş sorunlar bu süreçte belirleyici oluyor. Ekonomik destek verip, borçları yapılandıranları dinlemiş ve mali disipline önem vererek kendi insanlarına fatura çıkarmaya çalışmışlar; ama olmamış! Bir yandan ihraç pazarlarında yaşanan olumsuzluk evdeki hesabın çarşıya uymasını engellemiş. Küresel koşullar nedeniyle iç talebi canlandırmadan bütçe çığının kontrol altına alınamayacağını görmüşler ve uygulamada değişikliğe gideceklerini açıklamışlar. Vergi oranlarını düşürüp kullanılabilir geliri artırarak iç talebi canlandırmak istemişler. Bu durumun telaffuz edilmesi finansal yapıyı rahatsız etmiş ve fırçayı yiyip susmak durumunda kalmışlar.
ABD Hazine Sekreteri ise, G-20 ekonomilerine iç talebi canlandırmalarını öncelikle tavsiye ediyor; fakat bu söylem finansal piyasaları rahatsız etmiyor. Alman Başbakanı ise aksi bir yaklaşımı savunuyor, orta vadede bütçe gelirlerini artırıp açığı azaltacak tedbirlere öncelik vereceklerini açıklıyor. Bir taraf güven bunalımı aşılıp gün kurtarılmadan sorunlar çözülemez diyor. Diğeri ise günü kurtarmak pahasına sorunların ağırlaşmasına göz yumamam! İkisi de haklı, fakat haklı olmak sorunu çözmüyor, birilerinin beklediği kararlı eylem bir türlü gelemiyor. Kendi gerçeğini haykıran Macarlar günah keçisi oluyor...
Aslında konuşulanlardan daha çok dile getirilmeyenlere odaklanmakta yarar var. İç talebi canlandırın diyenler para ve kredi politikalarının daha da gevşetilmesini talep ediyor. Fakat gelir dağılımı ve rekabet gücü sorunlarını dikkate alanlar bu yaklaşımın sebep olacağı enflasyon baskısı ve tekelleşme eğilimleri nedenleri ile tehlikel buluyor. Ekonomiyi canlandırıp kısa vadede günü kurtarmaktansa, gerçeklerle yüzleşmeye hazırlanmayı daha tutarlı bir davranış olarak görüyor. Ayrıca para ve kredi politikasındaki aşırı gevşemenin mali sektörü ve dolayısı ile ana kefil olan kamu kesimini iyice yıpratacağını düşünüyor. Kısa vadede iç talebi canlandırmak yetmiyor, finansal piyasaların taleplerine boyun eğmek sorunların ağırlaşmasını önleyemiyor. Tartışma günü kurtarmakla sorunların büyümesine izin vermemek arasında kördüğüme dönüşüyor...
Macaristan'la ülkemiz arasında bir benzerlik var; tasarruf açığımızı kapatmak zorunda kalırsak büyüyemeyiz, bütçe açığının büüymesi ve kamu borç yükünün artmasını önleyemeyiz. Fakat cari açığı, başka bir deyişle toplam tasarruf açığını büyütür ve gelirden fazla harcar isek, günü ve görüntüyü kurtarabiliriz, ancak sürdürülebilir bir denge kuramaz, sorunların ağırlaşmasını önleyemeyiz. Türkiye için de hem tasarruf açığını azaltmak, hem de büyümek ve yeni tanımlanan mali kuralı işler hale getirmek imkânsızdır. Bu gerçeğin dile getirilmesine tahammül edemeyenler göründüğü gibi değildir, çok hastadır... Ne diyelim boşa koysan dolmuyor, doluya koysan almıyor; herkes kendi çıkarına göre konuşuyor ve kalıcı çözüm mümkün olamıyor.