Gerçeklerden kaçış yok!
Küresel düzeyde ekonominin dalgalı bir şekilde daraldığı, işsizlik ve enflasyonun arttığı sorunlar ağırlaştıkça sistemik riskin ciddileştiği bir dönem yaşıyoruz. Finansal piyasalarda belirleyici konumda olan sermaye kesimi ise bu eğilimleri ya görmezden geliyor ya da vehametin algılanmasını engellemek adına ilkesizce, ne gerekiyor ise onu yapmaya çalışıyor. Bu süreçte şeffaflık azalıyor, geniş kesimler nezdinde yükselen rahatsızlık etkili ve yetkili kesimler arasında sıkıntı yaratıyor. Böyle devam edemeyeceğini, mevcut eğilimlerin sürdürülebilir olmadığını herkes görüyor, ancak bir şeyler yapıyormuş gibi görünüp müdahale etmemeyi günü kurtarmanın ön koşulu olarak kabul ediyorlar. Sonuçta içine düşülen kısır döngüden çıkılamıyor, sorunlar ağırlaştıkça belirsizlik ve kırılganlık büyümeye devam ediyor. Geniş halk kitlelerine masal anlatmak ve sermaye kesimine kulluk etmekten vazgeçilemiyor. Kamu kesimi ve kurumsal yapı güçlü azanlığın oyuncağı olmaktan kurtulamıyor.
Yukarıda anlatmaya çalıştığımız konuyu somutlaştıralım. Uzunca bir süredir büyük sermaye ve finansal kesim, hükümete IMF ile anlaşması için baskı yapıyordu ve konu yılan hikayesine dönüşmüş, bunun gerçekleşeceği beklentisi defalarca fiyatlanmıştı. Siyasi irade geçtiğimiz hafta içinde aksi yönde bir açıklama ile konuyu noktaladı. Finansal piyasalarda herangi bir eğilim değişikliği yaşanmadı, IMF olmazsa olmaz şeklinde tavır sergileyen sermaye kesimi eski söylemlerini yutmak durumunda kaldı. Belli ki her iki taraf da birbirine teslim olmak da istemiyor, ipleri koparmakta! Bir taraf nasıl olsa borçlanmak için kapıma gelecek o zamana kadar sakin olmalıyım şeklinde tavır sergilerken, diğer mevcut pozisyonları nedeniyle bazı konular istisna olmak üzere her yaptığını desteklemek zorunda kalacaklarını hesaplıyor. İstisnalar büyük çoğunluğun geleceğini ne kadar karartırsa karartsın tartışılamıyor... Siyasi irade ve sermayenin birbirine olan bağımlılığı arttıkça halk kitlelerinin geleceği üzerindeki ipotek büyüyor, sorunlar ağırlaşıyor.
Başka bir örnek komşumuz Yunanistan'dan geniş halk kitleleri ile sermaye kesimi karşı karşıya geliyor. Destek için daha fazla kemer sıkma politikası talep edenler ile buna karşı yaygın grev ve protestolara yönelen halk siyasi iradeyi tavır almaya zorluyor. Başbakan finansal piyasalar ve kredi derecelendirme kuruluşları üstünden sermaye kesimini eleştirip halktan yanaymış gibi görünüyor, ancak güçlü azınlıkla anlaşmak başka bir deyişle onlara teslim olmak veya görevi bırakmak tercihleri arasında bir seçim yapmak zorunda kalacak; oy verenlere masal anlatmak ve eski yönetimleri suçlamak şeklindeki adetle durum geçiştirilecek.
ABD sermaye piyasası ise finansal türevler üzerindeki denetimin artırılması konusunda kongre ve çağrı yapmış. Kredi krizine yol açan sorunlar konusunda düzenleyici ve denetleyici kurum birşeyler yapıyormuş, sermaye kesimini temsil eden finansal piyasalar ise karşı çıkıyormuş gibi görünerek yeni bir oyun sergileyecekler. Güçlü lobiler devreye girecek, geniş kitleleri temsil edenler yanlış birşey yapmamaya ikna edilecek. Şeklen bir şeyler değişiyormuş gibi gösterilecek ve özde pek bir şey değişmeyecek. Örgütlenmiş sorumsuzluk güçlü azınlık lehine ve güçsüz çoğunluk aleyhine faaliyetine devam edecek.
Oyun içinde sermaye kesiminin konumunu değiştirecek bir uygulamaya gidilemeyecek. Geniş halk kitlelerine karşı suç ortaklığı bir süre daha egemenliğini sürdürecek.
Ortada tuhaf bir tablo ver ve bunun medeniyetin ürünü olduğunu kabul etmek mümkün görünmüyor. Geniş kitleleri temsil eden siyasi iradelerin yapmaları gerekeni yapamayıp yapmamaları gerekenleri uygulamak durumunda kalması, gerçekle görüntünün birbirinden uzaklaşması iyi şeyler vaat etmiyor. Gelir dağılımı ve rekabet koşullarını bozan, sorunları oluşturup ağırlaştıran, çaresizliği derinleştiren olumsuzlukları burada aramak gerekiyor. Finansal piyasaların gerçeklerden uzaklaşıyor olması nedeniyle oynanan oyunu şikeli bir müşterek bahise benzetmek mümkün. Devletle büyük sermaye arasındaki bağımlılık geniş kitlelerin suiistimalini anormal bouytlara çıkarıyor, bazı kesimler kazancını alıyor, kaybederlerse faturası dışlananlara çıkarılmak üzere kurtarılıyor. Otoriter rejimlerle bugünün demokrasisi arasında önemli bir fark yok, sadece geniş kitleleri yönlendirme yöntemi farklı!..
Bu koşullarda geniş kesimlerin durumu kötüye gittikçe ekonominin sürdürülebilir şekilde büyümesi, işsizlik ve enflasyonun gerilemesi, yoksulluk sınırının altında yaşayanların sayısının azalması ne yazık ki mümkün değil. Zaman içinde sorunlar ağırlaşacak, dengesizlikler büyüyecek, son yıllarda yaşadıklarınızdan çok daha büyük finansal depremler kapımızı çalacak. Siyaset ve büyük sermaye böyle istiyor, diğerlerine seçme şansı tanımıyor, gücü yettiğince de böyle yapmaya devam edecek gibi görünüyor. Böyle devam edemeyeceğini bile bile günü kurtarmak, bu fırsattan yararlanmak adına tavır sergileyenler saygıyı hak etmiyorlar.
Sistemin taşıyıcı kolonlarının geniş kitlelerin güveni olduğunu unutan veya beklentiler yolu ile onu organik robotlara dönüştürmeye çalışanlar yanlış hesap yapıyor, kendi zaaflarına yeniliyorlar. İşler kötüye gittikçe masalların etkisi azalacak, korkunun ecele faydası olmayacak... Halktan ve adaletten yana taraf olamamak çıkışı olmayan karanlık bir tünele girmekten başka bir şey olamaz! Geniş kesimler ile güçlü azınlık arasındaki çıkar çatışmasını çözemeyip taraf olarak günü kurtarmaya razı olanlar, insanlığın geleceğini tehlikeye atmaktan suçludur.