Gerçekler temenniye dayalı hesapları bozuyor...

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Gerek kürese,l gerekse ulusal düzeyde olağan dışı bir dönem yaşamakta olduğumuzu inkar etmek mümkün değil. Bu durum finansal piyasalar tarafından görmezden gelinse de artık pek başarılı olunamıyor. Kısa vadeli bakış açısı ve beklentilerin yönlendirilmesine dayalı günü kurtarma anlayışının faydasından daha büyük yan tesirler üretmeye başlaması bu süreçte etkili oluyor. ABD ekonomisinde yaşanan bazı gelişmeler küresel eğilimler üzerinde belirleyici oluyor; sermaye piyasalarının yükselmesi, menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık değerlerindeki kayıpların geri alınması istenen ve her yöntemle gerçekleşmesi desteklenen bir durum; fakat buna paralel olarak başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarının yükselerek maliyet kökenli enflasyon baskısı üretmesi, devamında ABD Hazine tahvilleri ile birlikte diğer sabit getirili araçları olumsuz yönde etkilemesi ciddi bir kısır döngü yaratıyor. Asıl önemlisi hem yapısal sorunlar ağırlaşmaya devam ediyor hem de günü kurtarmak eskisi kadar kolay olamıyor.

ABD Hazinesi'nin 10 yıl vadeli devlet tahvili getirisinin önce yüzde 3,70'in üzerine çıkması, hafta sonuna doğru işsizlik rakamı sonrasında ise yüzde 3,80'i aşması geleceğe yönelik belirsizliği önemli ölçüde artırdı. Bu durum sistemik riski artırarak sıkıntının artacağı sinyalini vermeye başladı, temennilere dayalı beklentilerle devam etmek iyice zorlaştı. Zira durgunluğun, temeldeki sorunlar kalıcı olarak çözülmediği sürece aşılamayacağı, parasal yaklaşımların bir süre işe yarıyormuş gibi görünse de kalıcı olamayacağı gerçeği daha net bir şekilde algılanmaya başlandı. Eğer bilançolardaki tahribatı kolay yoldan onarmak adına sermaye piyasaları yükselmek ve ulaştığı seviyeleri korumak yönünde zorlanır ise yan tesir olarak hem emtia fiyatları yükselecek ve enflosyon baskısı yaratacak hem de sabit getirili enstürümanlar üzerindeki olumsuz baskı büyüyecek ve kredi krizi varlığını daha yoğun bir şekilde hissettirecek.

Ülkemizin etkili ve yetkili kesimleri ise küresel olumsuzlukları ya hâlâ anlamamış, ya da anlamak işlerine gelmiyor. Günü kurtarmak adına bir kesim IMF anlaşması konusunda ısrarlı olur iken diğer bir kesim küresel talep canlanana kadar iç talebin yükseltilmesi yönünde kararlı olunması gerektiğini düşünüyor. Vergi indirimlerinden oluşan ve süresi önümüzdeki hafta sonunda dolacak dördüncü ve beşinci paketlerin uzatılması çabaları, değişik kurumlarca desteklenen TOBB patentli alışveriş kampanyası, Başbakan tarafından hafta içinde açıklanan teşvik ve istihdam paketi yukarıda özetlediğimiz genel yaklaşımı teyit ediyor. Acak gerçekçi olmak kimsenin pek işine gelmiyor. Küresel soruna küresel uzlaşı çerçevesinde kalıcı bir çözüm geketiği, gerekli dönüşümün uzun ve sancılı olacağı gerçeği ihmal ediliyor, diğer yandan günü kurtarma anlayışının ise artık ciddi yan tesirler ürettiği için pek işe yaramadığı görmezden geliniyor. Özetle söylemek gerekir ise dış talep canlanana kadar iç talebi uyararak günü kurtarmak, bunun için tüm sektörlerdeki arz fazlasına rağmen kurumları yatırıma ve azalan gelirlere rağmen bireyleri daha fazla tüketmeye teşvik etmek enflasyondan başka bir şey üretmeyecek; hem yapısal sorunlar ağırlaşacak hem de durgunluk dalgalı bir şekilde derinleşecek ve olumsuzluklar daha yoğun hissedilecek. Zira sürdürülebilir olmayan eğilimlerin hem ömrü anormal derecede kısaldı, hem de maliyeti olağan dışı boyutlara yükseldi.

Ülkemizde devreye giren ve girecek uygulamalar bütçe açığını, kamu finansman ihtiyacını ve sorunlu kredi hacmini hızla yükseltecek, ayrıca kısa vadede durgunlaşma eğilimi hafiflemiş görünse de aniden sertleşmesi kaçınılmaz olacak, genel fiyat eğilimlerinin zorunlu ihtiyaç maddeleri lehine ve diğerleri aleyhine değişmiş olması olumsuzlukların büyümesinde belirleyici olur iken, gelir dağılımı ve rekabet sorunları ağırlaşacak.

Türkiye'de ve küresel düzeydeki etkili ve yetkili kesimler daha önce alınmış ve esnekliği kalmamış pozisyonlar tarafından yönetildiği için gerçekçi olamaz, aklın yolunu bulamaz. Yanlış politika ve uygulamalarla, geniş kesimleri çaresizliğe mahkum edenler sorunların ağırlaşmasını ve durgunluğun derinleşmesini önleyemez.

Tüm ekonomilerde mali sektör ve kamu dengesindeki bozulmayı azaltmak adına merkez bankalarının risk alması, sorun küresel olunca çözümü getirmiyor; Merkez bankaları yıprandıkça söz konusu kesimler korumasız kalıyor ve hareket yeteneğini kaybediyor; geniş kesimleri etkileyen gelir dağılımı ve rekabet sorunlarına duyarsız kalmanın bedeli kaçınılmaz olarak çok ağır olmaya başlıyor...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar