Gerçekçi olamamanın bedeli ağırlaşıyor!..
Türkiye ve benzeri yapısal özellikler taşıyan ekonomilere yönelik riskten kaçınma eğiliminin artması krize dönüşebilecek çok tehlikeli bir durumdur. İş dünyası böylesi bir sıkıntıyı nakit sıkışıklığı şeklinde algılar ve faaliyeti sürdürmek azalan akışkanlık nedeniyle giderek imkânsızlaşmaya başlar. İşsizlik ve enflasyon birlikte artarken ekonomi önce durgunlaşır, daha sonra daralır. Bu süreçte paranın devir hızı düşer, borç alacak zincirindeki kırılmalar artar; protestolu senet ve ödenmeyen çek hacminin artması, sorunlu kredi hacmi artarken kredi sıkışıklığının yaygınlaşması yerli paranın değer kaybetmesi, siyasi gerginliğin tırmanışa geçmesi gibi olumsuzluklar yaşanır. Sonuçta güvensizlik ve riskten kaçınma eğilimi karşılıklı olarak birbirini besleyerek krize dönüşür.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız tablo doğal olarak kamu dengesini de etkiler. Tüketim ve yatırım eğilimi geriledikçe konsolide bütçe gelirleri azalır, açık büyür; bu açmazdan çıkmaz için maliye politikasının kullanılabilmesi de imkânsız hale gelir, kamu finansman ihtiyacını karşılamak zorlaşır ve maliyeti artarak yıkıcı olmaya başlar. Maliye politkasının gevşetilmesi faydasından daha büyük yan tesir üretebilir; zira döviz kuru enflasyon ve faizlere ilişkin beklentiler bozulur, bu durum bumerang gibi dönüp sıkıntıları iyice ağırlaştırır.
Artan güvensizlik ve riskten kaçınma eğilimi mali sektörü de hızlanan bir şekilde yıpratır. Para politikasını gevşeterek akışkanlığı sağlamaya çalşımanın sıkıntıları iyice ağırlaştırması olasılığı güçlenir. Ya enflasyon ve faiz beklentileri bozulduğu ya da menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık değerleri gerilediği için bilançolar yıpranır, kredi sıkışıklığı derinleşir.
Türkiye benzeri ekonomilerde risk alma isteği yüksek ve yabancı kaynak girişi yeterli ikne her şeyin iyiye gittiği düşünülebilir; eğilimlerin sürdürülebilir olmadığı gözardı edilebilir. Fakat koşullar değiştiğinde olumsuzlukların birbirine besleyerek krize dönüşmesi önlenemeyebilir. Zira para ve maliye politikalarını gevşeten veya sıkılaşmak zorunda bırakan temel değişken yabancı sermayenin risk alma veya kaçınma eğilimidir, siyasi iradenin bu konuda fazla bir tercih şansı yoktur… Küreselleşme denilen kuralsızlığın dışarıdaki ve içerideki işbirlikçileri bu sonucun sorumlusudur.
Küresel eğilimler gelişmekte olan ekonomilere yönelik aşırıya kaçmış ilginin, azalmaya devam edeceğine işaret ediyor. Yatırımcılar pozisyonlarını zorlanarak da olsa bu algıya göre yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Gelişmekte olan ekonomiler cephesinde bir yaprak dökümünün başlaması ve küresel dalgalanmalar yer alması olasılıkları güçlenmeye devam ediyor. Gelip geçici olmayan riskten kaçınma eğilimlerine karşı Türkiye benzeri ekonomilerin savunma sistemi çalışamıyor, istikrarsızlaşma önlenemiyor…
Düşünün ve yanıt arayın: Türk Lirası'nın oynaklığındaki durulma geçici mi yoksa kalıcı mı? Kayıpların kısmen geri alınması yoğunlaşan nakit sıkışıklığından mı yoksak risk alma isteğinin geri dönmesinden mi kaynaklanıyor?..