Gerçek fakirlik ve zenginlik...
Zenginiz, en azından çok şükür, halimiz vaktimiz yerinde diye düşünüyoruz. Ama ne yazık ki yanılıyoruz… Kendimizi hapsettiğimiz kavanozdan dünyayı görmek istediğimiz gibi görüyoruz. Aynı kavanozda, bizim söylediğimizi tekrarlayan veya benzerlerini dile getirenleri duydukça da az önce söylediklerimizden emin oluyoruz, içimiz rahat ediyor. Kavanozumuzun dışından, bir başka boyuttan duyduğumuz söylemleri ise anında algı operasyonu diye yaftalıyoruz. Bunu daha bir kaç gün önce siyasette yaptığımız gibi tekrarlayıp duruyoruz. İşin en acısı bunu güzelim dünyamız ile ilgili tehlike sinyallerine karşı da yapıyoruz. Ancak ne yazık ki, kendimizi kavanozlara hapseden zihniyetle geleceği kurmak, tehlikeleri bu zihniyetle savuşturmak mümkün değil. Onun için birazcık dışarıya çıkıp etrafa bakmaya hazırsanız, size söyleyeceğim yine bazı acı gerçeklerim var…
Aslında farkında değiliz ama öylesine fakirleştik ki… Bu dünya bizim, biz insanlara ait diye düşünüyoruz. Halbuki insan etten kemikten altı üstü bir omurgalı memeli hayvan. Bir filden daha ihtişamlı, bir balinadan daha bilge, dağ gorilinden daha yakışıklı, bir bakteriden daha uyumlu, bir akrepten daha dayanıklı, bir kelebekten daha zarif, bir peygamber devesinden daha kutsal sanıyoruz kendimizi… Dünya o canlıların değil de sadece kendimizin sanıyoruz. Düşünebildiğimiz için yüzyıllık meşeden, bin yıllık ardıçtan daha değerliyiz! Baltayı vururken, zeytini sökerken, düşünebildiğimiz için biraz durup değerlendiriyor, kâr-zarar hesabı yapıyor, ardından baltayı sallıyor, dozerin gazına basıveriyoruz.
Şu anda buzullar ve çöller hariç, karaların yüzeyinin %50’sini başka canlıları gözetmeden tarım arazisine çevirdiğimiz için fakirleştik. Bu tarim arazilerinin %77si ile de evcilleştirdiğimiz hayvanları besliyoruz. Meralar için veya hayvanlara yedirdiğimiz tahılların üretiminde kullanılıyor dörtte üçü. Geri kalan %23’ünde yetiştirdiğimiz bitkiler ile biz besleniyoruz. Bu tarım arazilerinin %77si ile beslediğimiz hayvanlardan gelen ürünler, yediğimiz kalorilerin sadece %17’si ve proteinlerin %33’ü. Yediğimiz kalorilerin %83’ü ve proteinin %67’si bütün tarım arazilerinin %23’lük kısmından geliyor.
Biz 7,6 milyar insan öylesine zenginiz ki bize “ait” 23 milyar tavuk, 2 milyar koyun ve keçi, 1,4 milyar sığır, 1,2 milyar ördek, 965 milyon domuz, 770 milyon tavşan, 700 milyon hindi, 900 milyon köpek, 600 milyon kedi, 360 milyon kaz, 194 milyon manda, 60 milyon at, 53 milyon katır ve eşek, 24 milyon deve var. Biz ve hayvanlarımız toplam karalarda yaşayan omurgalı hayvanların ağırlık olarak % 98’ini oluştururken geri kalan bütün karasal omurgalı yabani hayvanlar, yani serçesinden kartalına, kertenkelesinden yılanına, faresinden filine, tilkisinden, ayısına, zürafasına, hepsi toplam ağırlığın sadece % 2si. 10 bin yıl önce durum bunun tam tersiydi, dünyayı fakirleştirdik. Hep birlikte fakirleştik…
Bilim insanları şu anda yabani türlerin bir daha geri gelmemek üzere normale göre 1000 ila 10.000 kat daha hızla yok ettiğimizi söylüyor. Böyle devam edersek 2050’de mevcut canlı türlerinin yüzde 30 ila 50’sini kaybetmiş olacağız.
Biz fakir olmanın ne olduğunu bilemedik - kavanozdan çıkamadık, o kavanozun içinde dünyamızı fakirleştirip duruyoruz…
Not: Geçen haftaki “Seçimler mi? Yoksa…” yazıma Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası Yönetim Kurulu Başkanı Necdet Buzbaş’dan bir düzeltme geldi. Sayın Buzbaş şekerin sıcak ortamda erimeyeceğini ancak yağ ihtiva eden çikolata gibi şekerlemelerin eriyeceğini ifade etti. Bu uyarı üzerine bilimsel kaynakları araştırdığımda şekerin ancak sıcakta terleme ile birbirine yapışabileceği, daha da artan sıcaklıklarda bünyesindeki kalan suyu tamamen atıp, eriyormuş görüntüsü ile karamelize olacağı ve en sonunda karbona dönüşeceğini öğrendim. Bkz. Joo Won Lee, Leonard C. Thomas, Shelly J. Schmidt. Can the Thermodynamic Melting Temperature of Sucrose, Glucose, and Fructose Be Measured Using Rapid- Scanning Diff erential Scanning Calorimetry (DSC)? Journal of Agricultural and Food Chemistry, 2011; 59 (7): 3306 DOI: 10.1021/jf104852u Sayın Necdet Buzbaş’a uyarısı için teşekkür ederim.