Gerçek bütçe açığı açıklanandan daha az!

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Bundan daha üç hafta önce şöyle yazmışım: "Babacan seçim senesi olmasına rağmen bütçe açığını kontrol altında tutacaklarının altını çiziyor ve 2010'da %4 olan açığın 2011'de %2.8'e gerileyeceğini öngörüyor. Ancak burada Babacan'ın rakamlarında bir hata var herhalde, çünkü milli hasılanın bu sene 1.1 trilyon TL civarında olacağından tahminle 2010 bütçe açığı %2.7 olacak. Böyle bakıldığında 2011'de %2.8'lik açık kamuda daralma değil, genişleme anlamına gelmekte!"

Pazartesi günü açıklanan Aralık ayı bütçe rakamlarını ilk duyduğumda kendi kendime "Bütçe rakamlarını hesaplarken acaba bir şey mi atladım, daha 3 hafta önce milli hasılaya oranının %2.7 civarında gerçekleşmesini öngördüğüm bütçe açığı nasıl olur da %3.6 çıkar?" dedim. Ancak açıklanan rakamlara baktığımda hatanın bende olmadığını ve farkın büyük ölçüde 2011 yılına yapılan aktarımlardan kaynaklandığını anladım. Şimdi, "Pek çok ülke bütçe açıklarını olduğundan düşük göstermeye çalışırken bizim Hükümetimiz neden açığı olduğundan fazla göstermeye çalışsın ki?" dediğinizi duyar gibiyim. Bu sorunun kısa cevabı bu senenin bir seçim senesi olması dolayısıyla Hükümetin ek harcama yapabilmek için 2010'dan bu seneye kaynak transferi yapmış olması.

2010 yılının tüm sene bütçe açığının %41'ine tekabül eden Aralık ayı açığı aynı zamanda tüm zamanların en yüksek aylık bütçe açığı. Tabii, bu durum kimsenin gözünü korkutmasın çünkü Aralık açığı büyük oranda "fiktif" bir açık. Halbuki, son yıllarda Bütçe muhasebesi daha disipline edilmiş, aylık harcamalar daha doğru bir şekilde Bütçeye yansıtılmış ve sene sonu sapmaları azaltılmıştı. Ancak açıklanan son rakamlar bunun böyle olmadığını gösteriyor. Aralık'ta bütçe nakit bazda 12.3 milyar TL açık verirken, Merkezi Yönetim konsolide açığı ise 16.1 milyar TL oldu. Buradan en az 4 milyar TL'na yakın bir paranın 2011 yılına aktarıldığını anlıyoruz. Bu aktarımlar gayrimenkul sermaye transferleri, diğer sermaye giderleri ve KİT'lere borç verme şeklinde gerçekleştirilmiş. Aralık ayında bankalardaki kamu kurumları mevduatının nette 5.5 milyar TL kadar artmış olması da bu saptamayı teyit eder nitelikte. Eğer gerçek bütçe açığının açıklanan 39.9 milyar TL değil de, yıllık nakit bazdaki açık olan 34.9 milyar TL olduğunu varsayarsak (ki bu bile gerçek açığın üstünde), o zaman açığın milli hasılaya oranı %3.2'ye geriliyor. Benim tahminim de gene fazla iyimser kalmakla beraber, çok da aykırı düşmüyor.

Öte yandan, 2010'da bütçenin makul sayılabilecek bir açık vermiş olması, herşeyin yolunda olduğu anlamına da gelmiyor. Bu sene açığın hedefin altında gelmesinin ana sebebi büyüme oranının tahminlerin çok üzerinde olması. Özellikle ithalattan ve akaryakıttan elde edilen dolaylı vergiler sayesinde Hazine'nin kasaları da dolmuş durumda. Bu sene her kesimi aynı oranda vergilendirdiği için en adaletsiz vergi türü olan dolaylı vergilerin toplam vergi gelirlerine oranı %69'u geçmiş vaziyette. Her ne kadar diğer ülkelerin güncel vergi gelirleri kompozisyonlarını detaylı olarak inceleme imkanım olmadıysa da, bu oranın tüm Dünya ülkeleri arasındaki en yüksek oranlardan biri olduğunu söyleyebilirim.

Bu arada, maalesef, aslında icraatın kredibilitesine zarar vermek dışında pek bir faydası olmayan "gereksiz" ayarlamalar sadece bütçe rakamlarında değil, Hükümet için özellikle hassas bir konu olan işsizlik rakamları için de bir ölçüde geçerli. Kanımca, son zamanlarda, tarım istihdamı şişirilmek suretiyle işsizlik oranları olduğundan daha düşük gösterilmeye çalışılıyor. Son açıklanan Ekim ayı rakamlarına göre tarım istihdamı 2009 senesine göre %12.4 artmış vaziyette. Bundan daha enteresanı ise tarım istihdamı 2006'dan beri her sene toplam istihdama göre artış göstermekte. Öyle ki, 2010'un ilk 10 aylık tarım istihdamı 2006 senesine göre %19 daha fazla. Aynı dönemde tarım-dışı istihdamdaki artış oranı ise sadece %7.3. Bu süre zarfında, Türkiye'nin tarımsal üretiminde ve tarımdan yaratılan katma değerde ise kayda değer bir artış söz konusu değil. (Hatta, tarım sektörü içinde yer alan hayvancılıkta geldiğimiz nokta da ortada!) Son 4 senede toplam istihdam içinde tarım istihdamının %24.1'den %25.3'e çıkmış olması karşısında insan soramadan edemiyor: Acaba Türkiye sanayileşmeyi bırakarak tekrar bir tarım ülkesi haline mi geliyor?

Bugün, galiba kredibilite kaybı yaratacak diğer bir gelişme de Merkez Bankası'nın politika faizlerini sabit bırakarak geçen ay uygulamaya koyduğu garip "faiz düşürerek cari açığı azaltma" politikasından çark ettiğini itiraf etmesi olacak. Cari açık son hız artmaya devam ederken, üretimdeki çıktı açığı hızla daralırken ve banka kredileri adeta patlama yaparken faiz indirmek yangına körükle gitmeye benziyor. Emtia fiyatlarındaki artışların ve TL'de muhtemel bir değer kaybının enflasyona olası etkileri de göz önüne alındığında, bu stratejide ısrarcı olunmaması herkesin hayrına.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019