Gerçek bir edebiyat adamı

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

16 Şubat 1926 doğumlu. Yaşasaydı, önümüzdeki haftasonu 93. yaşını kutlayacaktık… Onu, 70’lerin ortalarında, okuma sevdam sayesinde önce eserleriyle tanıdım. Bir kitap tutkunu olarak arıyor, araştırıyor, okuyor, okuyordum…

Çıkardığı Yeni Dergi’nin tutkunu olmuştum… Sevdiğim, ancak o yıllarda henüz tanışmadığım bütün edebiyatçılar, Yeni Dergi’de yazıyorlardı. Yeni Dergi’nin amacı, öncelikle dünyadaki sanat olaylarını yansıtmak, seçilmiş inceleme, deneme yazılarını çevirtip yayımlayarak gençleri yazınımızın bu en boş alanına yönlendirmek, bilgilenmelerini sağlamak, düşünceye saygıyı, hoşgörüyü yerleştirmek, çağcıl bir eleştiri anlayışına yol açmak olarak belirtiliyordu… Ve içinde, hemen tamamı nitelikli yazılar, şiirler yer alıyordu…

Ne yazık ki hevesim kursağımda kaldı; Mayıs 1975’te 128. sayısıyla birlikte yayın hayatına son verdi Yeni Dergi... İlk sayısı Ekim 1964’te yayınlanmıştı ve bende, son sayıları hariç, hiçbiri yoktu. Sahaflardan tam takımını oluşturma çabam, yıllar sürdü…

Yeni Dergi yayınlanmıyordu, ama 1960’da kurduğu de Yayınevi’nin yayınladığı kitaplar, hızla kitaplığımı zenginleştiriyordu. Onun da ilginç bir başlangıç öyküsü vardı:

Yayımcıların ilgileneceğini sandığı bir kitabı, C. H. Goren'in The Fundamentals of Contract Bridge adlı kitabını, Briç-Yeni Sayı Metodu adıyla dilimize çevirmişti. Benim de kütüphanemde bulunan bu kitabın geliri, de Yayınevi’nin ilk sermayesi olacaktı.

1980’lerin başında de Yayınevi’ni de bıraktı ve Adam Yayınevi’nin yerli yayınlar yönetmeni oldu. Bu yayınevinde, birbirinden değerli kitapların yanı sıra; Nâzım Hikmet'in bir dönem evli kaldığı ve adına şiirler yazdığı Piraye Hanım'ın oğlu olarak, onun yapıtlarının yanlışsız basımlarının yapılmasına öncülük etti. Zaten, şu cümle uzun yıllar önce yayın dünyasına yerleşmişti:

“Onun adının geçtiği kitaplarda, asla hata olmaz!”

1987’de emekli oldu, ama yayıneviyle ilişkisini büsbütün kesmedi. 1985’te yayımlanmaya başlayan “Adam Sanat” dergisinin genel yayın yönetmenliği görevini, solunum yetmezliğinden ikinci kez yoğun bakıma girip çıktığı 1999 yılına kadar sürdürdü…

Yalnızca Yeni Dergi ve de Yayınevi bile, adını yazdırması için yeterliydi edebiyat tarihine… Ama o, daima çalıştı. Arkasında telif ve çeviri olarak imzasını taşıyan 80’i aşkın kitap bıraktı.

“Bir insan nasıl yiter, ne olduğu, nerede olduğu bilinmez, ortadan silinip gider, yok olur? Ölüm dışında?!” diye soruyordu bir yazısının girişinde. Yitip giden insanlardan söz ediyordu. Yaşarken yitip gidenlerden; bunun nasıl olabileceğini anlatıyordu… Bu satırlarına, bir de yaşarken üretmedikleri için ya da eskisi gibi üretemedikleri için yiten, unutulan yazar ve sanatçıları ekleyebilirdi, eğer siyasi boyutlu bir yazı yazmasaydı…

O, hiçbir zaman yitip gidenlerden olmadı. Toplumla, insanla hep ilgiliydi. Gözlemliyordu. Okurlarını düşünmeye davet ediyordu. Sağduyuya çağırıyordu. “Güce dayalı köleliğin yerini gönüllü kölelik alıyor” diyordu. “İnsanlık bir gün mutlaka ölümsever yanlarından silkinip yaşanmaya değer bir düzen kuracak, adı ne olursa olsun…” diye devam ediyordu değerlendirmesine...

Hep hayatın içindeydi. Spora da düşkündü; önce futbol, sonra voleybol… Voleybol antrenörlüğü ve hakemliği yapmış, spor akademisinde dersler vermişti…

Kitaplar, anlatılar, anılar, denemeler, antolojiler, çeviriler, yaşamöyküleri, derlemeler, bir roman, ödüller derken dolu dolu 76 sene durmaksızın ürün verdi

Hayatının son yıllarını, vefat ettiği 19 Aralık 2002'ye kadar, oksijen (SimO2), bir de kan gazını temizlemek için ara sıra bağlandığı (Bibap's) makinesiyle sürdürdü ve günlerini elli yıldır yazdığı denemelerini derleyip toparlayarak, yeni kitaplar yazarak geçirdi. Gerçek bir edebiyat adamıydı Memet Fuat; ondan, iki parantezden çok öte şeyler kaldı…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar