Gerçeği inkâr krize davetiye çıkartmaktır (2)...

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN dunyaweb@dunya.com

 

 

Geçmişe baktığımızda sürdürülebilir olmayan eğilimler söz konusu olduğunda farklı tercihlerin ön plana çıktığını görüyoruz. Önemli fakat acil olmayan konular büyük ölçüde ihmal edilirken, bakış açısı kısa vadeye ve günü kurtarmaya odaklanıyor. Bu koşullarda sistemi oluşturan kurumsal yapı bir çeşit örgütlenmiş sorumsuzluk misyonunda uzlaşıyor, sorunların ağırlaşmasına hem izin veriliyor, hem de görmezden geliniyor. Etkili ve yetkili kesimler kendi çıkarlarına uygun farklı sebepler ile bindikleri dalı kesmekte birbirleri ile yarışıyorlar. Bu gidişin sonunun felaket olacağını söyleyenleri görmezden geliyor, etki alanının genişlemesini önlemek için çaba harcıyorlar. Bu tavırları ile bazı önemli gerçekleri inkâr ederek daha büyük krizlere davetiye çıkartmış oluyorlar.
Berlin Duvarı'nın yıkılışından Asya krizine kadarki dokuz yıllık dönem bu açıdan ilginç özellikler sergiliyor. Berlin Duvarı'nın yıkılması ile birlikte sermaye hareketlerinin hacmi ve yapısı olağandışı bir şekilde artmıştı; çıkış yeri durgunlaşmakta olan gelişmekte olan ekonomiler, hedef ise Asya Kaplanları olarak bilinen Uzak Doğu'nun gelişmekte olanları idi. Özellikle portföy yatırımlarında tam bir patlama yaşanmaya başlamıştı ve sermaye hareketleri içindeki payı yüzde 90'lara yaklaşmıştı. Bu eğilimlerin büyük dengesizlikler yaratabileceği belliydi, fakat kimse bunu tartışmıyor ve kâğıt üzerinde para kazanmaya yoğunlaşıyordu. Bir gün sermaye hareketleri yön değiştirmeye başladığında ortalığın çok kötü karışacağı kesin gibiydi...

Söz konusu Asya Kaplanları'nın parasının değeri dolara endeksli olarak şekilleniyordu ve 1995'e kadar dolar değer kaybettiği için herhangi bir sıkıntı yaşanmamıştı. Fakat ABD ekonomisi fazla ısınınca ve para politikasının sıkılaşması bu durumu değiştiremeyince durum değişmeye başladı. ABD ekonomisi soğumuyordu, bu durumda enflasyon baskısını farklı bir şekilde kontrol altına almak zorunda kalınmıştı. Dolar diğer paralara karşı değerlenir ise kısa vadede ciddi bir sıkıntı yaşanmayabilirdi. Fakat bu durumun küresel yansımaları dramatik olabilirdi. Etkili ve yetkili birileri her şeyin farkındaydı ve bu konu hiç gündeme getirilmiyordu... 1997 Temmuz'unda ilk Tayland Baht'ı atak yedi ve Pandora'nın kutusu açılmış oldu, başta Soros'un Quantum'u olmak üzere hedge fonlar, Asya Kaplanları'nı açığa satmak için birbiri ile yarışmaya başladılar. Her şey tüm çıplaklığı ile açığa çıkıncaya kadar yağmayı sürdürdüler ve Asya krizinin en önemli sorumlularından olduklarını hep inkâr ettiler. 1997 IMF-Dünya Bankası toplantılarında Malezya lideri Mahattir'in tepkiselliği, küçümseyen gülümseme ile karşılanır iken Soros alkışlanmıştı. İki ay sonra her şey netleşti. Soros kapitalizmin çöktüğünü dile getirdi. Batı'nın finans kapitali Asya Kaplanları'nı derdest etmişti ve ABD dünyanın hep süper gücü olmak yönünde ilerliyordu... Hiç kimsenin evdeki hesabı çarşıya uymadı. Bir şeyleri çok istemenin ve bu uğurda aşırı risk almanın bedeli bazı gerçeklerin ihmal edilmesiydi ve bu durum herkese kaybettirmişti. Ne dersiniz bugünkü durum çok mu farklı, sermaye gelişmekte olanları terk etmeye başladığında veya enflasyon baskısı güçlendiğinde neler yaşanacak?..

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar