Genişlemeci para politikaları ve kurlar
2012'nin 2. yarısından sonra gelişmiş ülkelerde global büyümeyi destekleyici bir dizi politika tedbirleri alındı. Avrupa Merkez Bankası başkanının "euro'yu muhafaza etmek için herşeyi yapabilecekleri" açıklamasının ardından sınırsız bono alımı taahhüdü, Fed ve Japonya Merkez Bankası'nın ucu açık genişlemeci para politikaları risk alma iştahını tetikledi ve gelişmekte olan ülkelere sermaye akımlarının güçlü seyretmesine yol açtı. Japonya'da ise Abe hükümetinin, %2 büyüme, %2 enflasyon ve yen belirgin ölçüde zayıflayana kadar agresif para politikasına ve mali teşviğe devam etme kararı kurlarda ciddi oynamaları getirerek kur savaşları söylemini tekrar gündeme taşıdı. Bu süreçte, Japon yeni'nin dolar karşısında Kasım'dan beri %17 değer kaybetmesi en kayda değer gelişme olurken, euro'nun dolar karşısında kuvvetlenmesi dikkat çekti. Ancak buna rağmen, yen-dolar kuru hala son 15 yıllık uzun vadeli ortalamasının %10 altında.
Gelişmiş ülkelerdeki ultra genişlemeci para politikası, ve bu durumun sermaye hareketlerinde yarattığı oynaklık ile baş edebilme TCMB ve diğer gelişmekte olan ülke merkez bankalarının odaklandığı temel konu. Zira, bu eğilim yerel para birimlerinde değerlenmeyi getirerek, ülkelerin rekabetçi konumunu zedeliyor. Haziran 2012-Şubat 2013 itibariyle Polonya, Macaristan, Kore ve Brezilya para birimlerinde dolara karşı değerlenme oranları sırasıyla %14, %12.5, %8 ve %3.4 olurken, merkez bankaları politika faiz oranlarını düşürüyorlar. 2012'nin başından beri Brezilya'da politika faiz oranlarındaki düşüş 375 baz puanla en yüksek seviyede(%7.25).
Euro bölgesinde ise son 6 aydır finansal piyasalarda önemli iyileşmeler ve istikrarlaşma eğilimi görmekteyiz. Ülke bono getirileri gerilemeye devam ediyor, oynaklık daha düşük. Özellikle çevre ülkelerden mevduat çıkışları azalırken, İspanya ve İtalya'nın Avrupa merkez bankası (AMB) fonlamasına olan bağımlılığı azaldı.
Euro-dolar paritesi de Tem muz dibinden bu yana %9 artış gösterdi. Euro'da görülen bu yükseliş devam ettiği takdirde büyüme üzerine baskı yaratabilecek. Ancak paritenin 1.20 seviyelerinde seyrettiği Temmuz ayında finansal piyasalarda baskının arttığını görmekteyiz. Halihazırdaki durum ise daha istikrarlı ve risk iştahı arttı. Bu durum beklenti ve güven endekslerini de etkileyerek büyüme üzerindeki negatif etkiyi telafi edebilir. Nitekim, Euro bölgesi öncü göstergeleri (PMI imalat sanayi beklenti anketleri) 2013 başında beklentilerin 4. çeyreğe göre düzeldiğine işaret ediyor. AMB Başkanı da pariteye ilişkin olarak kurun bir politika aracı değil ancak büyüme ve fiyat istikrarı için önemli olduğunu belirtiyor. Euro'daki değerlenme ECB'nin enflasyon ve büyüme tahminlerini etkileyebilecek; ancak, faiz oranlarında bir düşüş yakın zamanda beklenmiyor zira AMB, euro'nun nominal ve reel değerini uzun dönemli ortalamaları ile uyumlu görüyor.
Yurt içinde ise; sermaye akımların yansımaları hızlı kredi büyümesi ve döviz kurunda değerlenme baskısı şeklinde oluyor. TCMB, reel efektif döviz kurunda (REK) 120 ve altı seviyelerini hedefliyor ve REK 120'ye geldiği zaman değerlenme baskısını yumuşatmaya çalışıyor. TL'deki değerlenme baskısı -genişlemeci parasal koşullar nedeniyle - devam edecek. TCMB'nin de kısa vadeli faizlerde (alt bant) indirimler yolu ile küçük müdahalelerine devam etmesini bekliyoruz. Kredi büyümesinin de daha kontrollü olması hedefleniyor. Yıllık kredi büyümesi halen %19; TCMB'nin sağlıklı olarak öngördüğü kredi büyümesi ise yıllık %15. Dolayısıyla uzun süre hedeflenen düzeyin üzerinde kalma olasılığının devam etmesi durumunda da TCMB makro ihtiyatı önlemlerine devam edecek. Sonuç olarak mevcut küresel eğilimler devam ettiği takdirde daha düşük faiz daha yüksek zorunlu karşılıklar görebileceğiz.