Genel müdür yardımcısının işveren vekili olması sebebi ile işe iade dava
Av. Cihan AVCI
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2007/602 E. 2007/9465 K. ve 05.04.2007 tarihli kararında işyerinde genel müdür yardımcısı olarak çalışan kişinin, işveren vekili olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğini, dolayısıyla işe iade davası açıp açamayacağını tartışmıştır. Karar özellikle işyerinde çalışan bir kişinin hangi durum ve şartlar altında işveren vekili olarak kabul edilebileceğinin tespit noktasında da çok önemli ifadeleri taşımaktadır. Yargıtay, işveren vekili tanımından hareketle 4857 sayılı İş Kanununun 18 ve devamı maddelerinde düzenlenen işe iade prosedürünün genel müdür yardımcısı sıfatını haiz kişiler açısından geçerli olup olamayacağını da ortaya koymuştur. Uygulamada özellikle büyük firmaların sık sık karşılaştıkları davalardan olan işe iade davalarında işveren vekilliği vasfı verecek pozisyonların neler olabileceği hususu tartışılmaktadır. İşte bu karar bu konudaki duraksamaları sona erdirecek mahiyette ve içerikte bir karardır.
İncelememize konu kararda, davacı, işe iadesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Yerel mahkemenin kararı davalı işveren tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay temyiz talebi üzerine dosyayı incelemiş ve davalı yanın temyiz itirazlarını muteber bularak yerel mahkemenin kararını bozmuştur.
Yargıtay bozma ilamında öncelikle, davacının yazılı görev tanımı belgesindeki ifadeleri analiz etmiştir. Yargıtay, yazılı görev tanımı belgesinde, davacının teknik işlerden sorumlu genel müdür yardımcısı olduğu ve genel müdüre vekâlet yetkisinin mevcut olduğunu, bu konumu ile işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili genel müdürün yardımcısı olduğunu ortaya koymuştur. Yargıtay bu kabul den hareketle davacının iş güvencesi kapsamı dışında sayılan personel niteliğinde olduğunu ve davacının işe iade talebinin ret edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Yargıtay yerel mahkemenin kararını, davacının işveren vekili olması sebebine dayanarak bozmuştur. Yargıtay bu sonuca varırken öncelikle davacının görev tanımını dikkate almıştır. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 2. maddesinin 4. fıkrasında işveren vekili kavramı tanımlanmıştır. Burada işveren vekili; işveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimseler olarak gösterilmiştir. Aynı kanunun 18. maddesinin son bendine göre de işveren vekili olarak kabul edilen kimselerin işe iade kapsamı dışında olduğu belirtilmiştir. Davaya konu olayda, işveren vekili olup olmadığı tartışılan kişi genel müdür yardımcısıdır. Esasen bakıldığında her genel müdür yardımcısının, 4857 sayılı kanunun 2. maddesi anlamında işveren vekili olarak kabul edilmesi de mümkün değildir. İncelediğimiz karardaki genel müdür yardımcısı olan davacı, genel müdüre vekalet yetkisini haiz olup teknik işlerden sorumludur. Yargıtay'a göre, davacının özellikle genel müdüre vekâlet yetkisinin bulunması onun işveren vekili olarak kabul edilmesini sağlamıştır. Bu değerlendirme iki yönden büyük önem taşımaktadır. Birinci yön; davacının görev tanımının ve genel müdürün vekili olduğu hususunun yazılı bir şekilde ortaya konmuş olmasıdır. Gerçekten de bu yazılı belge, fiili durumun ispatını teminde çok büyük kolaylık sağlamıştır. Hatta Yargıtay'ın başkaca kararlarından bildiğimiz üzere bu şekilde bir yazılı belge olmadığı durumlarda fiili durumun ispatı mümkün değildir. Bu itibarla öncelikle tüm işverenlerin, işyerlerinde sevk ve idare ile görevlendirdikleri, müdür, şef ve amirleri ile ilgili olarak yazılı ve imzalı görev tanım namesi hazırlamaları gerekmektedir. İkinci mühim yön ise genel müdür yardımcısını işveren vekili yapan genel müdüre vekalet etmesi unsurudur. Burada bir anlamda davacı işveren vekiline vekil olduğu için işveren vekili sayılmıştır.