Genel kurula gitmek çözüm mü?

Tuğrul AKŞAR
Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR [email protected]

Krizi iyi yönetemedik

Futbolumuzda şike skandalının başladığı 3 Temmuz'dan beri bir türlü skandalı daha doğrusu krizi iyi yönetemedik. Çok önemli stratejik hatalar yaptık. Bazen yanlış irade beyanlarında bulunduk. Baktık ki, olmuyor, bu beyanlarımızın arkasında duramadık. Kamuoyunun baskısı altında rahat olamadık, sağlıklı kararlar veremedik. Daha baştan açılacak bir soruşturma ve alınacak kararlarla krizi bu noktaya getirmeden sorunu önemli ölçüde aşabilirdik. Bu sayede futbolun tüm paydaşlarını belirli ölçüler içinde ikna edebilir veya yanımıza çekebilirdik, belki de bir toplumsal uzlaşmaya ulaşabilirdik.

Tüm bu konuları ıska geçince, sonuçta doğru çözüm yoluna yönelemedik. Doğru yola çıktık ama farklı yöne sapmak durumunda kaldık. Oysa yine kamuoyunun beklentisi bir süre sonra da olsa "eğri gemi, doğru sefer" idi. Bu da olmadı. Hata üzerine hata yapmaya devam ediyoruz ve sorun her geçen gün içinden çıkılmayacak hale geliyor.

Futbolun ruhunu koruyalım

Doğru ve olması beklenen uygulamaların etrafından dolanmaya kalktığımızda ise UEFA ile burun buruna geliyoruz. UEFA'yı bile yedeğine alamayan bir anlayışın bu soruna nasıl çözüm bulacağını doğrusu herkes merak ediyor. Çünkü, UEFA'nın bu konulardaki duruşu net ve aynı netliği bizden de istiyor. UEFA Genel Sekreteri Gianni Infantino'nun geçen kasım ayında Londra'da düzenlenen bir panelde, şike olaylarına ilişkin sorulan soruya verdiği yanıt, işlerimizi aslında daha kolaylaştırması gerekirken, bizim yanlış uygulamalarımız nedeniyle sorunun çözümünü daha da zora sokuyor.

Infantino, o panelde "kanserli hücreler iyice yayılmadan yok edilmeli ve futbolun ruhunu korumalıyız" demişti. Buna göre UEFA bize çok açık ve net bir mesaj veriyor. UEFA'nın bu konudaki görüşü gayet açık: "Sıfır tolerans". Futbolu korumak ve ruhunu örselememek için bu tür olaylar karşısında UEFA sert ve net bir duruş sergilerken, bizim hala çözümün parçası olmak yerine, sorunun parçası olma anlayışına devam etmemizi nasıl açıklamamız gerekiyor? Hal böyleyken, biz ne yapıyoruz?

Genel kurul hayırlı olsun!

İşte bu söylediklerimiz bağlamında Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, 28 Aralık 2011 tarihinde genel kurulu olağanüstü toplantıya çağırma kararı aldı. 26 Ocak 2012 tarihinde yapılacak olan olağanüstü genel kurul kararına gerekçe olarak ta, futbol ailesinin tüm kesimlerini ilgilendiren bir konunun, futbolun tüm paydaşları tarafından TFF Genel Kurulu'nda tartışılmasının en doğru çözüm olduğunu belirtti. Ankara'da yapılacak olağanüstü genel kurul toplantısının 26 Ocak 2012 tarihinde, çoğunluğun sağlanamaması halinde ikinci toplantının 27 Ocak 2012 tarihinde delege tam sayısının asgari üçte biri ile yapılmasına karar verildi. İkinci toplantıda da çoğunluk sağlanamadığı takdirde, üçüncü toplantının aynı gündemle, çoğunluk aranmaksızın 3 Şubat 2012 tarihinde yapılması kararlaştırıldı.

Şimdi bu da nerden çıktı diye sormak gerekiyor?

TFF böyle bir yola nasıl girdi? Ya da UEFA'nın bu konuya bakış açısını yanlış mı yorumluyor? Veya futbol ekonomimizin, yani kulüplerin, yayıncı kuruluşun zora girmemesi için orta yolcu bir anlayışla mı hareket ediyor?

Kısacası UEFA'nın konu hakkındaki duruşu çok açık ve net iken, TFF Yönetim Kurulu'nun böyle bir kararı almasını nasıl yorumlamak gerekiyor?

İki önemli makale

Konuya ilişkin geçen hafta iki önemli makale yayınlandı. Bu makaleler gerçekten bize sağlıklı bir bakış açısı veriyor. Bu makalelerden ilki, 27 Aralık 2011'de DÜNYA Gazetesi'nde yayımlanan "Şike davasına ilişkin düşünceler" başlıklı makalesi ile DÜNYA Gazetesi'nde her zaman konulara somut ve öz bir şekilde yaklaşan sevgili Cem Top'un makalesiydi, Diğeri ise www.futbolekonomi.com yazarlarından Okan Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Lale Orta'nın 30 Aralık 2011'de www.futbolekonomi.com'da yayımlanan "Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği" başlıklı bize farklı ufuklar açan, konuyu net bir şekilde yorumlayan ve sorduğu doğru sorularla bizi düşündüren, daha doğrusu TFF'nin yanıtlaması gereken soruları soran makalesiydi.

İzninizle ben bu iki makaleden bazı pasajları sizlerle paylaşmak istiyorum. Konunun bu kadar uzamaması gerektiğinin altını çizmek isteyen Cem Top bakın ne diyor.

Ek belgeleri beklemek verilecek kararı etkiler mi?

"…Türkiye Futbol Federasyonu Etik Kurulu'nun 15 Ağustos 2011 tarihinde tamamladığı, görünen kısmı 38 sayfalık (etik) rapor. Söz konusu raporda varılan kanaatlerin neler olduğunu az çok biliyoruz. İlginç olansa, açıklanan ek klasörlerle birlikte yeni bir rapor yazılacağı ve bu kez görüşlerin değişebileceği iddiası. Gerek Fenerbahçe Spor Kulübü tarafından gerekse de Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar tarafından ortaya konan bu algı daha başından geçersiz bir algıdır çünkü "iddia makamı" tarafından verilecek ek belgelerle suçun varlığına dair varılan kanaatin değişmesi mümkün olmayacaktır. Savcılık makamının isnat ettiği suça ait delillerin 26 klasörlük kısmını paylaşması sonrası işlendiği düşünülen suçun, ek klasörlerle bembeyaz bir tabloya dönmesini beklemek safiyane bir iyimserlik değil midir? Adı üzerinde "iddia makamı" tarafından ortaya konulduktan sonra 500 ya da 1000 klasör daha verilse ne çıkar? Olsa olsa diğer takımlarla ilgili "kanaat oluşmamıştır" türünden verilen hükümlerin menfiye dönmesi söz konusu olabilir. Bu işin doğrusu, savunma haklarının kullanılmasıyla kanaatlerin değişeceği iddiasıdır ama adli sürecin çok uzun sürebileceği kaygısı ve cezaevindeki tutukluların TFF makamlarına savunma yapamıyor oluşu daha baştan elleri kolları bağlamaktadır. Uzun lafın kısası; UEFA'nın bir an evvel nihai kararın alınması yönündeki isteği, Fenerbahçe yönetimi ve Mehmet Ali Aydınlar tarafından çeşitli hamlelerle tehir edilmeye çalışılmaktadır. Objektif bir bakışla şahsi kanaatimin de savunma haklarının kullanılmasından sonra nihai kararın verilmesi yönünde olduğunu söyleyebilirim. Ancak UEFA'nın benim gibi düşünüp yargıdaki tempomuza "eyvallah" diyeceğini hiç sanmıyorum."

İkinci pasajımız ise Dr. Lale Orta'dan geliyor.

Meşhur 58'inci madde

"Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu tarafından 17.09.2011 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren "Futbol Disiplin Talimatı"nın "Müsabaka Sonucunu Etkileme" başlıklı 58'inci maddesi: "Müsabakanın sonucunu hukuka veya spor ahlakına aykırı şekilde etkilemek veya buna teşebbüs etmek yasaktır. Bir futbolcuya veya kulübe teşvik primi verilmesi de bu kapsamdadır. Bu hükmü ihlal eden kişiler, bir yıldan üç yıla kadar müsabakalardan men veya hak mahrumiyeti cezasıyla; kulüpler ise küme düşürme cezasıyla cezalandırılır. İhlalin ağırlığına göre küme düşürme cezasına ek olarak puan indirme cezası da verilebilir. İhlalde sorumluluğu bulunan kişi veya kulüplere ayrıca para cezası verilir. Anılan yasağın hakemler tarafından ihlali halinde sürekli hak mahrumiyeti cezası verilir" şeklindedir.

Düşürülme kararı genel Kurulun mu, yönetim kurulunun mu işi?

Futbol Federasyonu, Futbol Disiplin Talimatı'nın yukarıda bahsettiğimiz 58'inci maddesi ile ilgili genel kurulu toplamak istemektedir. Kendi yetki ve sorumluluğunda olan talimatlarla ilgili görüş almak için, genel kurulu olağanüstü olarak toplamak gereklilik midir? Yönetmelikler ve talimatlar çerçevesinde, genel kurulun olağanüstü toplantıya çağrılması "bu gündem maddesi ile" zorunlu ve statüye uygun bir gerekçe midir?

 Türkiye Futbol Federasyonu Statüsü'nün 23'üncü maddesinde belirlenen "Genel Kurul'un yetkileri" arasında "talimatlarla" ilgili her hangi bir madde yer almamaktadır. Talimatlar, genel kurulun değil, yönetim kurulunun yetkileri arasında tanımlanmaktadır. Buna göre; haklarında şike ve teşvik primi iddiası bulunan kulüplere uygulanması muhtemel yaptırımların değiştirilip değiştirilmemesinin kararının yetkisi genel kurulda değil; Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu'ndadır. Türkiye Futbol Federasyonu Statüsü'nün 35'inci maddesi, "Yönetim Kurulu'nun yetkilerini yerine getirmek amacıyla gerekli gördüğü talimatları çıkarır, uygular ve anlaşmalı müsabakalar hakkında karar verir…" şeklindedir. Buna göre; Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu: Kanun, statü ve buna bağlı mevzuatla verilen görevleri yaparak, ulusal ve uluslararası kuralların ve her türlü talimatların uygulanmasını sağlamalıdır." Şeklinde görüşünü ilettikten sonra Dr. Lale Orta aşağıdaki soruları soruyor:

Sorular…Sorular…

1- Hangi madde uyarınca genel kurulu olağanüstü olarak toplantıya çağırdınız?

2- Olağan genel kurulda seçilerek yetki aldığınız halde, neden yetkilerinizi kullanmadınız ya da kullanmak istemediniz?

3- Kanun, statü ve talimat maddelerini neden uygulamadınız ya da yetkiniz olduğu halde neden uygulamak istemediniz?

4- Yetki ve sorumluluklarınızın farkında mısınız?

5- Sorumluluklarınızı neden yerine getirmiyorsunuz?

6- Talimatlarda bir değişiklik yapılması gerekiyorsa neden siz yapmadınız?

7- Bundan sonra yapılacak talimat değişikliklerini de genel kurula getirecek misiniz?

8- Her türlü talimatların çıkarılması ve uygulanması konusundaki yetkinizi Genel Kurul'a mı vermek istiyorsunuz?" (Dr.Lale Orta, Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği, http://www.futbolekonomi.com/index.php?option=com_content&view=article&id=1945)

Sonuçta;

Ben tüm hatalarına karşı M. Ali Aydınlar'ın gerçekten futbol ve spor sevgisiyle dolu bir insan olduğunu düşünüyorum. Tek hatası "doğru zamanda, doğru yerde bulunmaması" oldu. Şimdi bunun sıkıntısını çekiyor. Hiç beklemediği bir ortamda ve zamanda, beklemediği sorunlarla karşı karşıya kalan Aydınlar, ne yazık ki, bu sorunlarla yüzleşmek durumunda kaldı. Sadece yüzleşmek değil, bu sorunlara çözüm de bulmak zorunda olan bir yönetici aynı zamanda. TFF başkanlığı öncesi çok başarılı bir spor adamlığı da olan Aydınlar'ın rol model olabilecek fırsatları eline geçirdiğini, ancak bazı çıkar çevrelerinin oluşturduğu baskı çemberini kıramadığını; bu nedenle de stratejik hatalar yaptığını düşünüyorum. Aydınlar'a tek önerim bundan sonraki hamlelerinde stratejik hatalar yapmaması için henüz daha vakit varken, mutlaka stratejik bir danışmanlık hizmetinden yararlanması yönünde olacaktır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar