Genç ve eğitimli bir nüfusa sahip olduğumuz doğru mu?
İtiraf ediyorum: Şüpheye düştüm. 15 yaş ve yukarısındaki nüfusumuzun eğitim düzeyinin bize benzer ya da zenginlerle aralarındaki gelir farklılığını kapatan ülkelerdekine kıyasla az olduğunu biliyordum. Bunu bu köşede defalarca yazdım. Ama son günlerde sıkça duyduğum ‘Türkiye’nin genç ve eğitimli nüfusu’ övgüsü karşısında kendime şu soruyu sormak durumunda kaldım: Tamam, 15 yaş yukarısı nüfusun eğitim düzeyi sevimsiz ama acaba son yıllarda atak yaparak genç nüfusumuzun eğitim düzeyini bize benzer ülkelerin üzerene çıkarmış olabilir miyiz?
Öyle ya, bu kadar insan –ki aralarında yabancı iş insanları ve yabancı devlet erkânı da var- bunu dile getirdiğine göre genç nüfusumuzun eğitim düzeyi açısından önemli bir atak yapmış olmamız gerekir. Muhtemelen ben tembellik yapıp bu rakamlara bakmamıştım. Aslında bakmıştım da belki görmemiştim.
Kalkınma alanındaki çalışmalar açısından eğitim düzeyi çok önemli. Mesela orta gelir tuzağından kurtulup yüksek gelir düzeyine çıkan ülkelerin ortak üç temel özelliklerinden biri eğitim düzeyi yüksek bir nüfusa sahip olmaları. Bu çerçevede genç ve eğitimli bir nüfusa sahip olmak ilerisi için umut verici. Peki, gerçekten gençlerimizin eğitim düzeyi ileri sürüldüğü kadar yüksek mi?
İki iktisatçı yaş gruplarına göre her ülkenin nüfusunun aldığı öğretim sürelerini hesaplayıp yıllardır yayınlıyorlar (meraklı okuyucular şu web adresinden bu bilgiye rahatlıkla ulaşabilirler: http://www.barrolee. com/) Aşağıdaki tabloda bu kaynaktan aldığım veriler var. Türkiye’yi G-20 içindeki yükselen piyasa ekonomileriyle, yani gelişmekte olan ülkelerin ekonomik açıdan en önemlileri ile karşılaştırıyorum. Bir de müthiş bir atak yaparak kişi başına gelir düzeyini zengin ülkelerin kişi başına gelir düzeyine yaklaştıran Kore’nin verilerini veriyorum.
Tabloda hem 19-24 ve 25-29 arası yaş grubuna ilişkin veriler var (bu gruplar her ülkede en fazla eğitim alan yaş grupları) hem de 15 yaş yukarısı nüfusun ortalama eğitim süresi var. Tablo bize son günlerde yeniden gündeme sokulan iddianın, yani eğitimli bir gençliğe sahip olduğumuz iddiasının doğru olmadığını söylüyor. Tablo o kadar açık ki çok fazla yorum yapmak istemiyorum. Sadece bir noktanın altını çizmekle yetineyim. G20 içindeki yükselen piyasa ekonomileri, adı üstünde ‘yükselen’ ekonomiler. Ne kadar yükselecekler bilmiyoruz. Mesela mevcut anti demokratik yapısıyla Rusya pek de yükseleceğe benzemiyor. Diğer ülkelerin birçoğu için de aynı kaygı farklı nedenlerle dile getirilebilir. Kore ile karşılaştırmak bu açıdan kestirmeden çok aydınlatıcı.
Mutlaka vurgulanması gereken bir de şu nokta var: Bu karşılaştırma alınan eğitimin kalitesi hakkında bir şey söylemiyor. Oysa Kore’deki ya da Çin’deki bir yıllık eğitim ile Türkiye’deki ya da Brezilya’daki bir yıllık eğitim sonucunda gelinen düzey aynı olamayabilir. Zaten aynı da değiller. Nereden biliyoruz? En önemli göstergelerden biri OECD’nin yayınladığı Pisa testi sonuçları. Türkiye sıralamada oldukça gerilerde yer alıyor. Çin ve Kore ise listenin en başlarında…
Boş övünme gerçekleri değiştirmiyor. Bir, nüfusumuzun eğitim düzeyi yüksek değil. İki, gençlerimiz aldıkları ortalama eğitim süresi de yüksek değil. Üç, eğitim düzeyimiz nitelik olarak da iyi değil.