Gelişmenin iki türlüsü

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

 

Öyle anlaşılıyor ki kamu yönetiminin yeniden proaktif politikaları hızlandırdığı bir dönemdeyiz.Başbakan'ın ve Ekonomi Bakanı Çağlayan'ın yeni teşvik sisteminin anahatlarına dair ve bir önceki yazıda yorumladığımız açıklamalarının ardından geçen hafta da önce Başbakan Yardımcısı Babacan'ın tasarrufların teşviği ve girişimciliğin desteklenmesi, ardından Maliye Bakanı Şimşek'in yatırımların ve hizmet ihracının arttırılmasına yönelik vergisel tedbirler,nihayet Bilim,Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün'ün firmalar arasında işbirliğini ve kümelenmeyi özendirecek yeni bir paket konusunda düzenleme hazırlandığını belirtmeleri bunun açık işaretleri.Pek çok koldan yoğunlaşan yurtdışı iş ve yatırım gezileri de küresel sistemdeki değişiklik ve fırsatlara uyum çabasını yansıtıyor.Vizyonun ne kadar iyi çizildiğine ve stratejilerin ne kadar iyi tasarlanıp önceliklendirildiğine bağlı olarak farklı ölçülerde uygulama sonuçları ile başarısını değerlendirebileceğimiz bir eylem programı bizi bekliyor.

Küçük ve farklı bir dünyada başarı

Ancak çabaların sonuç vermesi resmin iyi çekilmesine ve amaçların gerçekçi belirlenmesine de bağlı.Sözgelişi pek fazla duyar olduğumuz "dünyanın 16ıncı ekonomisi" olma kriterinin çok da anlamlı olmadığını,Türkiye'nin zaten otuz yıldır ilk 20 içinde bulunduğunu,bazen 15inciliğe kadar yükselip bazen de bu yıl olduğu gibi 18inci sıraya gerilediğini, daha büyük nüfuslu ülkelerin doğal olarak avantajlı olduğu bu kriterden çok verimlilik ve refah artışını yansıtan başta "kişi başına gelir" olmak üzere kişi başına eğitim,sağlık,teknoloji kullanımı gibi daha birçok amaca odaklanmamız gerektiğini unutmamalıyız.Zaten ancak bu kriterlerde sıçrama sağlayabilirsek 15inci sıranın üzerine çıkma şansımız var.Çok istediğimiz ilk 10'a girme hedefi için ise, oldukça derin bir başarı hikayesi yaratmamız şart.

Öte yandan değişen dünyanın hem daha küçük,hem de daha farklı hale geldiğini akıldan çıkarmamalıyız. Daha küçük,çünkü ilişkiler için mesafe artık mazeret değil.Nitekim Kore de,Çin de, Japonya da pek çok yere bizden daha uzak ama malları her yere ulaşıyor. Dünya aynı zamanda daha farklı, çünkü artık küresel yarışın hakim niteliği klasik emtia ticaretinin ötesine taşmış, teknolojik ve siber rekabete kaymış durumda. Başbakan ve altı bakanın öncülüğünde katıldığımız son gezide Çinli firmalar ile yaptığımız görüşmeler ve gezdiğimiz tesisler, sadece fazla nüfus ve ucuz ücret eksenli bir gelişme diye nitelendirmeye alıştığımız bu başarının,çok daha uzun soluklu ve teknolojik dönüşüm odaklı bir küresel liderlik stratejisine dayandığını açık bir şekilde gösteriyor.

Stratejide iddia ve bütünlük

Evet,bizde de küçümsenmiyecek bir gelişme ve özgüven artışı var; ancak henüz küresel rekabetteki bu müthiş nitelik dönüşümüne ayak uyduracak bir stratejik iddianın politikalara damga vurduğunu söylemek zor. Öyle olsaydı,eğitim ve araştırma geliştirme alanında çok daha kapsamlı ve büyük boyutlu hamleler ortaya çıkmış olurdu. Oysa yeni teşvik tasarımında dahi öncelik rekabet gücünden ve katma değer üretiminden çok,bölgeler ve iller arasındaki eşitsizliğe verilmiş gibi.Hatta bazıları bunu bile yetersiz bulup, yedinci bölge önerisi yapıyor.Oysa bölgesel eşitliği abartmak, bir başka öncelik olarak belirlenen kümelenme stratejisine de pek uygun düşmüyor.
Kaldı ki ihracat ya da yatırım teşviği ve kümelenme gibi farklı stratejilerin bir bütünlük içinde kurgulanması şart.Aksi takdirde biri diğerinin etkinliğini azaltabilir.

Uydu değil oyuncu olmak

Bugünkü ekonomik düzeyimizde inkar edilmez payı bulunan ve halen dış ticaretimizin yarısından fazlasını oluşturan Avrupa ile ilişkilerdeki başarımız da tarihsel ve coğrafi konumumuzdan,yani Avrupa'nın arka bahçesi olmamızdan gelmiştir. Yani başlangıçta kendi inisiyatifimizden değil, Avrupalı firmaların Türkiye'de iş yapma kararlarından kaynaklanan,ancak 80'lerden sonra bizim katkı yapmaya başladığımız bir süreç sonucudur. Bu nedenle küresel kriz sonrasında zorunluluktan başladığımız ihracatı çeşitlendirme ve uzak coğrafyalara yönelme atağının derinleştirilmesi, dış ticaretteki aktktif başarının esas kriteri olacaktır.Böyle bir başarı,aynı zamanda küresel sistemde uydu olmaktan oyuncu olmaya doğru atılmış büyük bir adım sayılmalıdır.

Ne var ki bu adımı atabilmek,öncelikle firmalarımızın daha büyük fakat daha esnek,işbirliğine ve ortaklığa daha yatkın,katma değere ve teknolojiye daha fazla odaklanmış olmalarını, insan kalitesine daha fazla yatırım yapmalarını gerektiriyor.Bu arada potansiyel üstünlük kazanabileceğimiz enerji,sağlık,inşaat,bilişim ve tarım gibi sektörlere özel önem vermek, ihraç mallarında emek yerine teknoloji ağırlığını artırmak ve küresel tedarik zincirlerine eklemlenmek için stratejiler üretmek şart.Yoksa kıt kaynaklarımızı savurmuş,uyduluk ile yetinmiş oluruz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019