Gelişmelerin merkezindeki ülke Türkiye

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]

Türkiye’nin uygulamaya soktuğu jeopolitik manevraların çarkları dönmeye devam ediyor. Geçtiğimiz hafta İtalya’da gergin bir an yaşandı ve Libya’da barışın tesisi için yapılan bir konferansta, Akdeniz ülkeleri grubu özel toplantısına çağrılmayan Türkiye, konferansı terk etti. Suriye cephesinde, İdlib’de yaşanan gerilim daha da yükselirken, Türkiye diplomatik faaliyetine hız verdi. Rusya ve NATO; AB ve İran. Türkiye’nin jeopolitik zemini giderek karmaşıklaşıyor. Türkiye durumu yönetebiliyor mu?

- Gelen haberlere göre, Türkiye, İran’ın evsahipliğinde Suriye ile iletişim kanalları açıyormuş. Siz, eğer doğruysa, bu toplantıları nasıl karşılıyorsunuz?

Bana soracak olursanız, böyle bir haberden memnuniyet duyarım. Henüz resmen doğrulanmamış haberlere göre, Türk ve Suriye hükümetlerinin temsilcileri, İran’da muhtemelen altı defa biraraya gelmişlerdir. Unutmayalım, bu iki ülkenin ilişkileri son derece hasmanedir. Türk hükümetinin sert ve hasmane tutumu, Suriye ile alenen görüşmeler yapmasını zorlaştırıyor. Ayrıca, Türk hükümetinin Esad’a bağlı güçlerle savaşan bazı siyasi hareketlere destek vermeye devam ettiği de biliniyor. Ancak, daha önceki bazı sohbetlerimizde de dile getirdiğimiz gibi, Türkiye olayların başladığı dönemde uyguladığı Suriye siyasetinin hedefl erini gerçekleştirmekten giderek uzaklaştığına göre, bugün geçmişe göre durumunu güçlendirmiş Esat hükümeti ile görüşmek zorunluluk arzetmektedir. Türkiye herhalde yaptığı görüşmelerden Rusya’yı haberdar etmiştir ve Ruslar gelişmeleri izliyorlardır. Görüşmelerin İran’da yapılması bir ihtimal İran’ın daveti üzerinde olmuştur ama Tahran’ın uluslararası medyanın rahatlıkla ulaşamayacağı bir yer olduğu da dikkatten uzak tutulmamalıdır.

- Türkiye Esad’ın geleceğin Suriye’sinde bir rolü olacağı görüşüne mi yaklaşıyor?

Türk hükümeti hala Suriye’nin içinde Esad’ın yer almadığı bir heyet tarafından yönetillmesi düşüncesine bağlı gözükse de, en azından Esadlı’dan Esadsız bir sisteme doğru bir geçişe ihtiyaç olacağını görüyor. Başka türlü ifade edecek olursak, Suriye’de eski rejimi lağvederek yenisini kurmaktan ziyade bir başkasının Esad rejiminin yerini tedricen alması mümkün gözükmektedir.

Kanımca Türkiye Suriye’de başlangıçtaki hedeflerini gerçekleştiremeyeceğini, buna karşılık Suriye kargaşasının içinde yer almasının maliyetinin hergün arttığını idrak etmiştir. Hükümet çatışmaların tırmandırılmaması ve Suriye’deki angajmanının daha da artmaması baskısını hissetmeye başlamıştır. Türkiye’nin Suriye’nin kaderini tek başına belirleyemeyeceği zaten aşikardır. Çatışmaya ortak olan çok sayıda ülke vardır ve hemen hepsi Esad’ın şu veya bu şekilde çözüm denkleminin içinde yer alması gerekeceğini görmektedirler.

- İş zaten burada biraz karışıyor. Rusya Esad’a bir hayli yatırım yapmış durumda. Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri her geçen gün gelişmekle birlikte hala “dosya temelinde” imiş gibi gözüküyor. Bu iki ülkenin birbirine uymayan çıkarları var. Bunlar nasıl bağdaştırılacak?

İsterseniz önce “dosya temelinde” ifadesini bir irdeleyelim. Şu anda gerek küresel yönetişim sistemi, gerek bölgesel yapılanmaların hemen hepsi büyük belirsizliklerle karşı karşıya bulunuyorlar ki bu durum her türlü ilişkinin bir oranda “dosya temelinde” kaymasıyla sonuçlanıyor. Bu dünyanın bir gerçeği. NATO’ya bakın, Amerika ve Avrupalı üyeler arasında çok ciddi anlaşmazlıklar var. Avrupalılar da kendi aralarında ortak güvenlik ihtiyaçlarının ne olduğu ve nasıl karşılanacağı konularında anlaşamıyorlar. Böyle ortamlarda, her ilişki biraz “dosya temelinde” olur. Başka bir ifade ile, aktörler karşılaştıkları her durumu bir bütün içinde değil tekil olarak ve dar anlamda çıkar çerçevesinde değerlendirirler. Geçmişe baktığınızda, uluslararası ilişkilerde öngörülebilirliği yüksek bir ortam vardı, bu ortamda her siyasi lider diğerlerinin ne yapacağını az çok kestirebiliyordu, çünkü ortak çıkarların oluşturduğu camiaların üyeleriydiler. Bu durum artık geçerli değil. Dolayısıyla Türkiye’nin Rusya ilişkilerinin “dosya temelinde” olduğunu ileri sürmenin yadırganacak bir tarafı yoktur.

Yine de Türk-Rus ilişkilerinin kapsamının çok genişlediğini, ilişkiler genişleyince ortak çıkar alanlarının da arttığını görmezlikten gelemeyiz. Böyle olunca da ilişkilerde tahmin edilebilirlik artıyor ve “dosya temelli” yaklaşımlar zayıflıyor. İlişkiler ortak ve yarışan çıkarların bir arada etkili olduğu karmaşık süreçlerdir. Türk-Rus ilişkilerine bu gözlüklerle baktığımız zaman, iki büyük ülke arasındaki ilişkileri belirleyen temel kuralın burada da hüküm sürdüğünü görürüz: hiçbir zaman bütün çıkarlar birbiriyle örtüşmez.

Şahsi kanaatim Rusya’nın NATO’yu zayıflatmak amacını güttüğü yönündedir. Bu durumda, Türkiye’nin İttifak’la bağlarını zayıflatmak, Rusya açısından büyük bir başarı olarak görülecektir. Ancak, Türkiye’nin NATO ile bağları telafi edilemez biçimde zayıflayacak olursa, Rusya’nın Türkiye’ye yaklaşımı muhtemelen değişecek ve Rusya daha hükümran bir tavır sergileyecektir.

- Batılı ülkeler, Türkiye’nin AB ile üyelik müzakerelerini sonlandırmaktan söz ederek ya da Türkiye’yi son hafta İtalya’da yapıldığı gibi Libya ile ilgili bir grup toplantısından dışladıkları zaman kendi amaçlarına da hizmet etmiyorlar?

Evet. Bazen ben de liderlerin kafalarının çalışma süreçlerini çözmekte zorlanıyorum. Yıllar önce Bizans’ın çöküşü ile ilgili bir kitap okuyordum. Şunu gördüm ki, bir medeniyet inişe geçtiğinde, siyasi liderlerin konulara daha uzun vadeli perspektifl erle, daha akil ve ihtiyatlı yaklaşmaları beklenirken, daha duygusal ve mantıktan uzak davranıyorlar. İtalya’daki toplantıda olanlar bunun mükemmel bir örneğini oluşturuyor. Akdeniz ülkeleri için toplantı içinde ayrı bir toplantı düzenleyerek Türkiye’yi dışlamak, tabiri bağışlayın, bana aptallığın dik alası gibi geliyor. Ama, söylediğim gibi, şaşırmamak lazım. İşler rast gitmeyince ülkeleri yöneten kadrolar durumun gerektirdiklerine tamamen aykırı düşen, rasyonellikten uzak biçimde davranmaya başlayabiliyorlar.

- Son olarak, Türkiye bu karmaşık global sorunların merkezinde yer alıyor. Durumu nasıl yönetiyor?

Kötü yönettiğini zannetmiyorum. Yine de dünyadaki konumumuzu ve AB ile ilişkilerimizi daha iyiye götürmek için yapılabilecek şeyler var. Ülkemizin dünyadaki itibar konumunu aşındıran demokrasi ve hukuk devleti uygulamaları konusunda ciddi eksikliklerimiz var. Bunları gidermeye yönelirsek, Türkiye müttefikleriyle ve dostlarıyla olan ilişkilerinde çok daha fazla olumlu mesafe kat edecektir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019