Gelişmeler piyasaların direncini zayıflatıyor!
Ekim ayı genelinde Türk Lirası'nın değerinde yaşanan yıpranma, kasımın ilk haftasında da etkili olmaya devam etti. Özellikle geride bıraktığımız haftanın son iş gününde yaşanan hareketlilik, kafaları iyice karıştırırken geleceğe yönelik algıları olumsuzlaştırdı; riskten kaçınma eğilimi güçlendi. Gelişen ekonomiler arasında, ülkemizin belirgin bir şekilde ve olumsuz yönde ayrışmakta olduğu dikkat çekti.
Küresel ve bölgesel olumsuzluklardan çok, içerideki siyasi gelişmelere bağlı sistemik risk algısının ön plana çıkmaya başladığını vurgulamak gerekiyor. Durum böyle olunca, ekonomik beklentilerin daha da olumsuzlaşmasını engellemeye çalışan finansal piyasaların direncinin zayıfladığı gözleniyor; gelişmeleri kontrol altında tutmak zorlaşıyor. Özellikle ülkemizde risk almış yabancıların tavrında yaşanan değişiklikler, ortaya çıkan sonuç üzerinde belirleyici oluyor.
Ne olup bittiğini daha iyi anlamak için, birbirinden bağımsız gelişmeler imiş gibi sunulan farklı girişimleri ve aralarındaki ilişkileri sorgulamak gerekiyor. Olağanüstü hal uygulamaları içinde olağandışı durum algısı güçlenmiş gibi görünüyor.
Anayasa değişikliği ve başkanlık sisteminde ısrarlı olan siyasi irade, bu talebini sistemik risk algılarındaki artış ile gerekçelendirerek beklentilerin bozulmasına zemin hazırlıyor.
Güneydoğu sınırımızdaki askeri tahkimat daha önce görülmemiş seviyelere yükseliyor. Eşanlı olarak ayrılıkçı hareketlere yakın duran medyayı susturma veya sindirme girişimleri ön plana çıkıyor; söz konusu kesimlerin sözcülüğünü yapan siyasiler de baskı altına alınıyor.
Başbakan, bankaların üst düzey yöneticileri ve iş dünyasının önemli girişimcileri ile özel toplantılar yapıyor. Geri plan gelişmeleri, sadece düşük faizli krediler ve yeni yatırımlar ile ilgili taleplerin konuşulmadığını düşündürüyor.
Güneydoğu ve doğudaki komşularımızla olan ilişkilerde yeni düzelmeler yaşanmazken, gelişmiş batılılar ile aramızdaki mesafe açılıyor ve gerginlik tırmanıyor.
Hemen yukarıda saydığımız dört farklı başlık birbirinden bağımsız bir şekilde incelendiğinde, olumsuzlukları görmezden gelmeyi alışkanlık haline getirenler açısından çok önemli sayılmayabilir. Fakat birlikte değerlendirildiğinde yarattığı olumsuz sinerji farklı sonuçları beraberinde getirebiliyor!
Yabacı fonların, ekonomi yönetiminden dinledikleri ile gördükleri arasındaki farklar büyüyor ve onları bir şeyler yapmaya zorluyor. Yabancı yatırımcıların tercihlerindeki farklılaşmayı bu kapsamda değerlendirmek, kırılganlık algılarını güçlendiren bu durumun yerleşikleri de sıkıntıya soktuğunu dikkate almak gerekiyor. Türk Lirasının değerindeki kayıplar, hem ekonomik ve hem de finansal beklentilerin olumsuzlaşmasında belirleyici oluyor. Fiyat oynaklıkları arttıkça, sağlıklı öngörü yapabilme yeteneği daralıyor.
Yabancı yatırımcıların tercihlerine yansıyan algı değişimleri, Merkez Bankasının 3,5 milyar dolar düzeyindeki döviz cinsi likidite aktarımını etkisiz ve önemsiz hale getiriyor. Yüzde 1,44 düzeyinde gerçekleşen ve alarm vermeye devam eden ekim ayı enflasyonu, geleceğe yönelik beklentilerin bozulmasına katkı yapıyor.
ABD ekim ayı tarım dışı istidam verileri, Başkanlık Seçimleri öncesinde dolar faizlerini ve buna bağlı küresel eğilimleri fazla etkilemedi; güçlü net istihdam artışı ve ücretlerdeki artışın beklenenin üzerine çıkması, aralık ayında faizlerin yükselebileceği beklentisini pekiştirdi. İngiltere’nin AB’den boşanma süreci ile ilgili, parlamento onayı gerektiğini belirten mahkeme kararı belirsizliği kısmen artırdı; risklerini azaltmaya çalışanların devreye girmesi euro ve sterline yararken varlık değerleri geriledi. Bu gelişmeler ülkemizdeki piyasa eğilimlerine katkı yapmış olabilir; fakat kesinlikle tetikleyici veya belirleyici faktör değillerdi.
Özetle ifade etmek gerekir ise fiyatlama davranışları ile geleceğe yönelik tahminlerin arkasındaki varsayımlar seri bir şekilde değişiyor!