Gelişmekte olan piyasalara nur yağıyor...
Küresel sermaye Wall Street’ten Avrupa’ya ve gelişmekte olan ülkelere yönelmeye başladı. Beklentilerden güçlü büyüme rakamları ve AB karşıtı partilerin iktidara geleceği endişesinin azalması ile Mart ayında Avrupa borsaları %3.6, gelişmekte olan piyasalar %2.4 yükselirken, ABD borsaları yatay bir seyir izledi.
Küresel büyümenin hızlanması ve dünya ticaretinin canlanması sayesinde gelişmekte olan piyasalara para girişi önceki aya göre %70’in üzerinde artarak 30 milyar dolara ulaştı. Bu artışta Çin’e 2014 Mart ayından beri ilk kez net sermaye girmesi etkili oldu.
Ancak Çin haricindeki ülkelere para girişinde de önemli bir toparlanma görülüyor. Gelişmekte olan ülkelere para girişindeki artışta Fed’in korkulduğu kadar hızlı faiz artırmayacağı beklentisi de etkili oldu. Türkiye Mart ayında gelişmekte olan ülkelere yönelik para girişinden gerektiği kadar yararlanamadı. Referandum sonrası izlenecek politikalara yönelik belirsizlik, Avrupa ile ilişkilerdeki bozulma ve THY, Halkbank gibi önde gelen Türk şirketlerine yönelik saldırılar yüzünden Türkiye varlıkları küresel sermaye pastasından yeteri kadar yararlanamadı.
Oysa, gerek ekonomik büyümenin toparlanma işaretleri gerekse Merkez Bankası’nın sert faiz artışı sonrası cazip hale gelen getiriler ve Borsa İstanbul’un görece makul değerlemeleri Türkiye’ye sermaye girişini destekliyordu.
Bundan sonra ne olur? Gelişmekte olan ülkelere para girişi devam eder mi? Türkiye küresel sermaye pastasından geçmiş yıllara göre daha az pay almaya devam mı edecek?
16 Nisan’da yapılacak referandum sonrası yabancı yatırımcıların Türkiye’ye karşı mesafeli duruşu sürer mi? Yoksa referandumdan evet veya hayır çıkması politik belirsizliği azaltarak Türkiye’ye sermaye girişlerinin artmasını sağlar mı?
Bu soruların cevabı hakkında hiç birimizin net bir bilgisi yok. Ancak ilk sorunun cevabına yönelik işaretleri haftaya Çin Cumhurbaşkanı Xi ile ABD Başkanı Trump arasındaki görüşmelerde alacağız. Her iki taraf içinde yapıcı geçecek bir görüşme Trump’ın seçim meydanlarında vaat ettiği korumacı tedbirleri uygulanması ihtimalini azaltarak gelişmekte olan ülkelere yönelik risk iştahını destekleyecektir. Diğer soruların cevabı ise küresel konjonktürden çok bizim uygulayacağımız politikalara bağlı olarak belirlenecek. Referandum sonrası politik belirsizlikleri geride bırakan ve önceliği ekonomiye veren bir Türkiye küresel sermaye için yeniden bir cazibe merkezi haline gelebilir. Aksi takdirde referandum sonucundan bağımsız olarak dünyanın gerisinde kalmaya devam ederiz.